(1) Okyanus Ötesi, Neden Kâfirlere Toz Kondurmaz; Ve Âyeti Görmezden Gelir?
31 Ocak 2014
“Tevrât, İncil Ve Ehl-i Kitâb’ın Beklediği En Büyük Beşâret (Müjde), Son Nebî, Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretleri İdi…”
23 Şubat 2014

(9.11.2013) tarihli vidyo ile sâbit konuşmasında, Pensilvanya mahrecli konuşmada şöyle geçdiğini yazmışdık: “.....Meselâ demiyor,

OKYANUS ÖTESİ, NEDEN KÂFİRLERE TOZ KONDURMAZ; VE ÂYETİ GÖRMEZDEN GELİR?

(2) 

Zıyâiyye BEKÇİSİ

 

 

(9.11.2013) tarihli vidyo ile sâbit konuşmasında, Pensilvanya mahrecli konuşmada şöyle geçdiğini yazmışdık:

“…..Meselâ demiyor, var mı Allah, Ebû Cehil’i sevmez, sevmez Allâh Ebû cehili. Şeybe’yi sevmez, Utbe’yi sevmez. İnnallâhe lâ yuhibbu Ebâ Cehlin, yok Kur’an-ı Kerîm’de böyle bir şey. Ammâ Allâh zâlimi sevmez, fâciri sevmez, beşerî çerçeveyi aşan fâsıkı sevmez. Fısk u fücurla başını dışarı çıkaran insanları, baş kaldıranları, âsîleri sevmez.” 

Demişdik ki: “Bu sıralanan “Allâh’ın sevmezleri arasında” acebâ, neden “ALLÂH MUHAKKAK KÂFİRLERİ SEVMEZ!” ibâresi geçmiyor?. 

 “Fâiz ve vâiz lobisinin” işine gelmediği içün mü?. Allâh sâdece, “zâlimi, fâciri, fâsıkı, başını dışarı çıkaranı, baş kaldıranı ve asileri” mi sevmezmiş?. Tamam sevmez… Ancak, Üstelik de “zâlimler” hâric, bunları “sevmediğini” ortaya koyan husûsî ve apaçık âyetler de yok!. Tam tersine, Allâh Azze’nin, apaçık âyetlerle “Allâh şunları sevmez” buyurduğu 20 kadar âyet var!. “İNNEHÛ LÂ YUHİBBUL KÂFİRÎN” gibi; veya “İNNELLÂHE LÂ YUHİBBUL KÂFİRİN!” gibi tam 3 âyet, Cenâb-ı Hakk’ın “KÂFİRLERİ SEVMEDİĞİNİ” apaçık beyân buyuruyor… Böyle iken, bu apaçık ayetlerin işâret etdiği sevilmiyenler yani KÂFİRLER neden zikredilmiyor da, âyetlerle apaçık “sevilmez denilmiyenler” zikrediliyor???

Ehl-i Kitâb denen yehûdî ve hıristiyanlara, Kur’ân-ı Hakîm nice âyetleri ile “kâfir” diyor… Evet, ehl-i kitâb denen yehûdîler, hıristiyanlar ve hatta sâbiîler, “kâfirlerin” su katılmamış cinsleridir; ve bunların ve diğerlerinin topu da, “Muhakkak Allâh kâfirleri sevmez!”  meâlindeki âyetlerin hükmü ve şümûlü içindedir… Kitâbî kâfirler, kitabsız kâfirler, İslâm’â îmân etmiyen topyekûn kâfirler de dâhil, bunların hiçbirini ALLÂH SEVMEZ… Bu sevmeyişi gizlemek, samanaltına veya samanyoluna SIZINTI gibi sızdırıb nazarlardan saklamak, Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle Hazretlerinin “Kâfir sürülerini sevmediği” hakîkatını değiştirmez!.

Mevlâ-yı Müteâl Azze ve Celle Hazretlerinin, “KÂFİRLERİ SEVMEDİĞİNE” îmân etmek, İslâmiyyet’in olmazsa olmazlarından yani “zârûrât-ı dîniyye”sindendir… Buna îmân etmiyen, müslüman olamadığı gibi; müslümanım deyib, müslümanken bu zarurî îmân şartını reddeden (buna da îmân etmiyen), kim olursa olsun (mürteddir); ve Müslümanlık, onu, içinde tutmayıb dışına fırlatır atar… Nikâhı düşer, kestiği yenmez, adı değiştirilir, müslüman kabristanına defnedilmez, vâris olamaz, malına vâris olunmaz v.s.

Mürteddlik böylesine bir döneklik ve kahpelikdir! Hadd cezâlarının tatbik edildiği bir dârda, hayat hakkı da kalmaz!. Çünki Allah Azze’ye verdiği sözde durmamış, hâinliğin sonsuz derecede iğrenç ve lâ’netlisini irtikâb etmişdir!. Mutlak hakîkatı (İslâmiyyet’i) kabûl edib sonra da reddetmek, kendisinden daha iğrenci olmıyan bir ihânet olduğundan, mutlak HAKK’a böylesine hâinlik eden bir mahlûkun, beşeriyyet içinde yeri olamıyacakdır; ve onun, insanlık içindeki çürütücü ve kokan, leşleşmiş varlığına tehammül de edilemiyecekdir…

Binâenaleyh, mürteddler de KÂFİR ana sınıfı içinde, aynen kitâbî kâfirler, münâfıklar, mülhidler,  veya müşrikler gibi bir alt sınıfdır…

“…..Meselâ demiyor, var mı Allah, Ebû Cehil’i sevmez, sevmez Allâh Ebû cehili. Şeybe’yi sevmez, Utbe’yi sevmez. İnnallâhe lâ yuhibbu Ebâ Cehlin, yok Kur’an-ı Kerîm’de böyle bir şey. Ammâ Allâh zâlimi sevmez, fâciri sevmez, beşerî çerçeveyi aşan fâsıkı sevmez. Fısk u fücurla başını dışarı çıkaran insanları, baş kaldıranları, âsîleri sevmez.” 

Bu beyanlar, yukarıda ele aldığımız izâhâtın mizânında yeniden nazar-ı dikkate alınmalıdır!. Acaba “Allâhın sevmiyecekleri” zikredilirken, “Allâh muhakkak, KÂFİRLERİ SEVMEZ!” hükmü de burada dile alınsaydı, kendilerine toz kondurulmıyan ehl-i kitâb  iki “kâfir sınıfını da Allâh SEVMEZ” denmiş olunacağından korkulduğu içün mü yukarıdaki vidyodaki konuşmaya “KÂFİRLERİ SEVMEZ” hükmü alınmamışdır??? Eğer o konuşmada, “Allâh kâfirleri muhakkak SEVMEZ!” ibâresi de dile alınsaydı, bu, o yehûd ve nasrânî kâfirlere çok feci batacak ve “diyalog ile ibrâhimî dinler sahtekarlıkları” ağlara takılıb, hâkile yeksân olacak diye mi ince ayar yapılmışdı?…

 Korku bu…

Anınçün, her hakîkat, (OLDUĞUNDAN BAŞKA BİR KILIĞA VE YAMULTMAYA TÂBİ’ TUTULARAK EFSUNLANANLARA veya haşhâşîlere İÇİRİLMELİDİR!” 

ALLAHU TEÂLÂ’NIN SEVMEDİĞİ KULLAR

  1.    Mu’tedîn: Haddi aşıp taşkınlık yapanlar. (Bakara, 190) “Sizinle harb edenlerle, Allâh yolunda çarpışın. Çünki Allâh, aşırı gidenleri SEVMEZ.”
  2.   Mu’tedîn: (Mâide, 87) “Ey îmân edenler! Allâh’ın size helâl kıldığı ni’metlerin temizlerini kendinize haram etmeyin, aşırı da gitmeyin. Çünki Allâh, AŞIRI GİDENLERİ SEVMEZ.”
  3.    Mu’dedîn: (A’râf, 55) “Rabbinize yalvararak gizlice dua edin. Çünki ALLÂH, HADDİ AŞANLARI SEVMEZ.”
  4.    Ferihîn: Şımaranlar. (Kasas, 76). “Gerçekden Kârun, Mûsâ’nın kavminden idi. (Amcasıoğlu idi) ve onlara karşı azıtdı. Ona öyle hazîneler vermişdik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir cemaat zor taşırdı. O vakit kavmi, ona şöyle demişdi: “Böbürlenme!” Çünki ALLÂH, BÖBÜRLENENLERİ SEVMEZ.”
  5. Müstekbirîn: Kibrinden hakkı kabule yanaşmayanlar (Nahl, 23). “Hiç şübhe yok ki Allâh, onların gizlediklerini de, açıkladıklarını da bilir. Doğrusu O, BÜYÜKLÜK TASLIYANLARI SEVMEZ.”
  6. Müfsidîn: Bozgunculuk çıkaranlar. (Mâide 64) “Bir de yehûdîler, “Allâh’ın eli bağlıdır” dediler. (Yani Allâh cimridir) demek istediler. Bu sözleri sebebi ile elleri bağlandı ve mel’un oldular. Hayır! Onun iki eli de açıkdır. Dilediği gibi verir. Andolsun! Sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve KÜFRÜNÜ artıracakdır. Biz de onların arasına Kıyâmet gününe kadar sürüb gidecek olan kin ve düşmanlığı koyduk. Onlar, ne zaman harb içün bir ateş tutuşturdularsa, Allâh onu söndürdü. Yeryüzünde daima fesad içün koşarlar. ALLÂH İSE, FESÂD ÇIKARANLARI SEVMEZ.”
  7. Müfsidîn: (Kasas 77) “Allâh’ın sana verdiği mal ile Âhıret yurdunu iste. Ama dünyâdan nasîbini de unutma. allâh, sana nasıl ihsan buyurdu ise, sen de (insanlara) öyle iyilik et. Yeryüzünde fesâd çıkarma. Çünki ALLÂH FESADÇILARI SEVMEZ.”
  8. Müsrifîn: İsrafçılar. (En’am, 141) “O, çardaklı ve çardaksız bağları, tatları muhtelif hurmaları, ekinleri, biribirine benzer ve benzemez hâlde zeytinleri, narları, meydana getiren O’dur. Herbiri mahsûl verdiği vakit, mahsûlünden yiyin. Hasat günü de, sadakasını verin. İsrâf etmeyin. Çünki O, İSRÂF EDENLERİ SEVMEZ.”
  9. Müsrifîn: (A’raf, 31). “Ey âdemoğulları! Her mescid huzurunda zinetinizi (elbisenizi) giyin. Yiyin, için, ama isrâf etmeyin. Çüki ALLÂH, İSRÂF EDENLERİ SEVMEZ.”
  10. Zâlimîn: Zulümkâr olanlar. (Âl-i İmrân, 57) “Îmân edib yararlı işler yapanlara gelince, Allâh, onların ecirlerini tamamıyla öder. ALLÂH ZÂLİMLERİ SEVMEZ.”
  11. Zalimîn: (Âl-i İmrân 140) “Eğer size, bir yara isabet etdi ise, (Bedir’de) kâfirlere de, öyle yara isâbet etmişdi. O günler var ya! Biz onları insanlar arasında evirib çeviririz. (Bir gün bir taraf kazanır, bir gün başka taraf! Tâ ki, ibret alsınlar.) Tâ ki, Allâh, îmân edenleri, diğerlerinden ayırt etsin de, sizden şâhidler edinsin! ALLÂH ZÂLİMLERİ SEVMEZ.”
  12. Zâlimîn: (Şûrâ, 40). “Kötülüğün cezâsı da, onun gibi kötülükdür. Fakat, her kim, bağışlar da uzlaşırsa, artık onun mükâfâtı Allâh’a kalmışdır. Şöbhesiz O, ZÂLİMLERİ SEVMEZ.”
  13. Muhtâl (büyüklenen) ve fahûr (övünen): (Nisâ 36) “Allâh’a ibâdet edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Bir de, anaya babaya iyilik edin. Akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya ve ellerinizdeki kölelere de iyilik edin. ÇÜNKİ ALLÂH, BÜYÜKLENEN VE ÖVÜNEN HİÇBİR KİMSEYİ SEVMEZ.”
  14. Muhtâl ve Fahûr: (Lokmân 18) “Hem insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde çalımla yürüme. ÇÜNKİ ALLÂH, HEM KENDİNİ BEĞENMİŞİ VE ÖVÜNENİ SEVMEZ.”
  15. Muhtâl ve Fahûr: (Hadîd 23). “ (Bunu allâh haber veriyor ki), Elden yitirdiklerinize yanmayın. Size, verdikleri ile de, şımarmayın. ALLÂH ÇOK ÖĞÜNEN, ÇOK KURUMLANAN HİÇBİR KİMSEYİ SEVMEZ.”
  16. Hâinîn: Hâinlik edenler. (Enfâl 58). “Seninle andlaşması olan bir kavmin bir hainliğinden endişe edersen, hemen andlaşmalarını yüzlerine çal. ÇÜNKİ ALLAH HAİNLERİ SEVMEZ.”
  17. Havvân (çok hâin) Esîm (çok günahkâr): (Nisâ, 107). “Kendilerine ihânet edenler nâmına mücâdeleye kalkışma. ÇÜNKİ ALLAH, HAİNLİKDE İLERİ GİDEN GÜNAHKÂRLARI SEVMEZ.”
  18. Havvân, Kefûr (nankör): Çok hain ve nankör (Hacc 38). “Çünki Allâh hiçbir hâini nankörü sevmez.”
  19. Kâfirîn: Kâfirler. (Âl-i İmrân 32) “De ki: “Allah ve Peygambere itaat edin, eğer yüz çevirirlerse, iyi bilsinler ki, ALLAH KAFİRLERİ SEVMEZ.”
  20. Kâfirîn: (Rûm, 45) “Çünki Allâh îmân edib yararlı işler yapanları fazlından mükâfatlandıracakdır. ELBETDE O, KAFİRLERİ SEVMEZ.”
  21. Keffâr (çok kâfir), Esîm (çok günahkâr):  (Bakara, 276). “Allâh, fâizi mahveder; sadakaları artırır.  ALLÂH, VEBÂL YÜKLE NİCİ HİÇBİR KÂFİRİ SEVMEZ.”

İşte Kelâm-ı Kadîm’de, Allâh Azze ve Celle Hazretlerinin apaçık âyetlerle beyân buyurduğu sevmedikleri…

Ma’lum Pensilvanya Vâizinin “Allâh’ın sevmediği” olarak gösterdiği, sadece 10,11,ve 12 numarada gösterdiğimiz “zâlimler” sınıfıdır!. Fâsık ve fâcirleri de Rabbimiz Teâlâ’nın sevmediği doğrudur; ancak, bunu âyetle sarîhan zikretmemişdir. Vâiz Bey, neden bunca âyetle sevilmediklerine delil olanları zikretmiyor da; ötekileri zikrederek, lâf kalabalığı ve birilerini samanaltı ve sızıntıaltı yaparak külleme cihetine gidiyor???

 Bir zâlimin müslüman olması ve bir zâlime müslüman denilmesi mümkindir; ancak “kâfire” müslüman denilemez… Müslüman zâlim, cezâsı kadar cehennemde kalır; amma orada ebediyyen kalmaz! Cezâsı bitince cennete naklolunur… Ancak, kâfirlerin; ve (ehl-i kitâb denen yehûd ve nasârâ cinsi kâfirlerin de), cehennemdeki azablarının son bulması muhaldir… Çünki nice âyât-ı beyyinât, bunu bedâhaten ortaya koşmuş; onlar içün, “hâlidîne fîhâ ebedâ” buyurularak, cehennem ateşinde ebediyyen kalacakları beyân edilmişdir…

 Bu hakîkât, zârûrât-ı dîniyyemizden olmakla, münkirinin tekfîri vâcibdir…

(Mâba’di var)

 

(İntişârı: 05.02.2014)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir