İzâh: Evet… Pek bedihidir ki, Peygamber-i Zişân Efendimiz bütün kemâlât-ı ahlâkiyeyi hâiz idi. Ümmet-i merhûmesine de en güzel ahlâk düsturlarını ta’lîm ve
İzâh: Resûl-i Ekrem Efendimize selât ü selâmda bulunmak bizim büyük bir vazîfemizdir. Biz bu sûretle o kutsî fıtret peygamberimiz olan muhabbet ve merbûtiyetimizi ibrâz etmiş oluruz.
İzâh: Âşûrâ orucu mendûbdur. Hem âşûrâ gününde, hem de ondan bir gün evvel, bir gün de sonra olmak üzere üç gün muttasıl tutulacak oruçların sevâbı pek
RAMAZÂN-I ŞERÎF ORUCU “Her hangi bir Müslüman Ramazân-ı Şerîf orucunu, fazîletine inanarak ve sevâbını Cenâb-ı Hakk’dan dileyerek tutarsa onun geçmiş günâhları af ve setrolunur. Yani: […]
İzâh: Müslümânlıkta namaz en büyük bir ibâdettir. Namaz kılmayan, ma’bûd-i kerîminin mânevî huzûrunda eğilip yüzünü secde-i ubûdiyete koymayan bir kimse, ulvî
İzâh: Bir ırmağın şeffaf, temiz suyundan her gün beş def’a dalıpta yıkanan bir kimsenin vücûdunda kir nâmına bir şey kalmayacağı gibi, günde beş def’a namaz kılan
Îzâh: Demek ki kıyâmet alâmetlerinden olmak üzere son zamanlarda birçok zulmetli, müthiş günler görülecektir. Beşeriyet âleminde pek fecî, muhrip hâdiseler görülecektir.
İzâh: Malûm olduğu üzere bu iki mübârek ayda yapılan ibâdetlerin sevâbları pek çoktur. Birinde oruç farizesi îfâ edilir, diğerinde de hac farizesi yerine getirilir.
Îzâh: Allâh korkusu, güzel bir îmândan neş’et eder. Bir kimse Allâhü Teâlâ’nın varlığını, azametini, emir ve nehyine riâyetin lüzûmunu bilirse elbette muktezâsı
KENDİSİNİ PEYGAMBER YAPAN CEHENNEMLİKLER “Her kim benim üzerime kasden yalan intikâb ederse ateşten oturacağı yere konub yerleşsin.” (İmâm Ahmed İbn-i Hanbel, İmâm Muhammed Buhârî, İmâm Müslim, […]
Îzâh: Arefe gününde tutulacak bir oruç, teveccüh eden kurban bayram günlerini bir şükrân ile istikbâl nişânesidir. Binâenaleyh bu mübârek oruç güzel bir ibâdet olduğundan
Îzâh: Müslümanlıkta kadınlara karşı hürmet, şefkat göstermek, onların nafakalarına, terbiyelerine i’tinâ etmek, onların nezîh bir hâlde yaşamalarını te’mîne çalışmak, erkekler için pek mühim bir vazîfedir.
Îzâh: Müslümanlıkta esbâba tevessül, tevekküle mâni’ değildir. Biz hayâtımızı idâme için lâzım gelen sebebleri, mâişet vâsıtalarını elde etmeğe çalışırız.
Îzâh: Peygamber-i Zîşân Efendimizi görmek şerefine nâil olan her Müslüman, eshâb-ı kirâmdan ma’dûddur. Bunlar bu ümmet-i merhûmenin en mümtaz, en dirahşan sîmâlarıdır.
Îzâh: Ruhun mâhiyetini tamâmen bilmek Cenâb-ı Hakk’a mahsûsdur. Fakat ruhun varlığını, ahvâl ve evsâfını bilmek beşeriyet için de kâbildir. Bu cihetledir ki
Îzâh: Evet. Ne bahtiyârdır o kimse ki, dilini kötü sözlerden muhâfaza eder, abes sözlerle vakit geçirmez ve kendi hânesine çekilerek nâstan uzlette bulunur, fenâ şahıslara mülâkî olmaktan nefsini korur,
Bir mâniden dolayı görülmeyen ay'ın sübûtuna ya günlerin sayısını tamamlamak yâhut o günün Ramazan'dan olduğuna ictihâd suretiyle ittifak olunursa oruç
Îzâh: Mübârek Kadir gecesi, en kuvvetli bulunan rivâyetlere göre, Ramazân-ı Şerîf’in yirmi yedinci gecesine müsâdiftir. Bunun kat’î sûrette bildirilmemesi bu gecenin füyûzâtına nâiliyet için
Îzâh: Ma’lûmdur ki, Kur’ân-ı Azîm, bütün beşeriyetin rehber-i necâtı olan bir kitab-ı ilâhîdir. Beşeriyetin ebedî selâmet ve saâdeti bu kudsî kitabın hükümlerine,
Îzâh: Bu hadîs-i şerîf, Rasûl-i Ekrem Sallallâhu Teâlâ aleyhi vesellem Efendimizi rüyâsında gören herhangi bir mü’min için büyük bir tebşîri mutazammındır.
İzâh: Ma’lûmdur ki, Allâhü Teâlâ Hazretleri hem rahîm ve kerîmdir, hem de şedîdü’l-ikâbdır. Rahmet ve gazab gibi ise nefsin infiâlâtından, teessürâtından ibârettir.
İzâh: İlmin ve hünerden bihakkın istifâde edilmesi, bir tevfîk-i ilâhî eseridir. Birçok kimseler oldukça geniş bir ilim ve ma’firete nâil oldukları halde
İzâh: Binâenaleyh âhırete âid olan vazîfelerimizi bir an evvel yapmalıyız. Çünki fırsatın elden çıkması melhuzdur. Evet… Müstakbel hayâtımız için lâzım gelen
İzâh: Şübhe yok ki, bütün insanlar bu dünyâda muvakkat bir halde yaşamaktadırlar, hepsinin de çıkıp gidecekleri yer âhıret âlemidir. Öyle ise insan bu dünyâ
İzâh: İnsan, âkıbetini güzelce takdîr edemediği bir işe başlıyacağı zaman acele etmemelidir, onu güzelce düşünmelidir. Tâki, Allâhü Teâlâ Hazretleri ona
Her iş ehline tevdî’ edilmelidir. Ehliyetli olmayan kimseler bilhassa âmmeye âid işleri deruhde etmemelidirler. Aksi takdîrde âmmeye hıyânet etmiş olurlar ve bunun
İzâh: Akıl en büyük bir ni’mettir. İnsanlar akılları sâyesinde ma’rifetullâha nâil, bir takım vazîfeler ile mükellef, bir nice saâdetlere namzet bulunmuşlardır.
İzâh: Kur’ân-ı Kerîm’i tilâvet ile müşerref olan bir ağız, pek ziyâde nazîf bir halde bulunmalıdır, misvâk ise ağzın nezâfetine, ağızdaki fenâ kokuların izâlesine, dişlerdeki
İzâh: Kanâat, mutlaka az ile iktifâ edib atalet içinde yaşamak değildir. Kanâat kısmete râzı olmaktır, harisâne müsrifâne hareketlerden kaçınmaktır. İhtiyâç miktârı şey ile
İzâh: Hilkat ve tabiatleri güzel olanlar, alelekser güzel ahlâk sâhibi de bulunurlar ve herkes hakkında hayırhâh olacakları cihetle kendilerine mürâcaat edenleri memnûn
İzâh: İslâmiyet güneşi doğmağa başladığı zaman bütün cihân cehâlet zulmetleri içinde idi. Bu kudsî güneşin ziyâları bidâyeten etrâfı yavaş yavaş aydınlattı, derken birçok taraflar nûrlar içinde kaldı.
Cemâatle berâber olmak sünnettir. Sünneti korumak ise farzdır. Bu husûstaki âyet-i celîle şöyledir: «… Peygamber size ne verdi ise onu alın, size ne yasak etti ise ondan da sakının
İzâh: Filhakîka insan kendisine dünyâda da âhırette de fâide bahş olacak şeyler ile iştigâl etmelidir, kıymetli vakitlerin zâid, hakîkî fâideden hâlî şeylere sarfetmemelidir.
«Ben size beş şey’i; cemâat ( rûhunu muhâfaza etmey)i, (hükümdarın sözünü) dinleyip itâat etmeyi, hicreti ve Allah yolunda cihad etmeyi emrediyorum. Kim cemâatden
İnsanlar arasında bir umûmî kardeşlik vardır. Fakat hepsi de aynı terbiyede, aynı seviyede değildir. Binâenaleyh herkes evvelâ kendi nefsini tehzîbe çalışmalıdır, sonra da
Bir mü’minin mahzâ rızâyı ilâhî için içinde namaz kılınacak bir ma’bed inşâ etmesi, güzel i’tikâdının bir delîlidir ve müslümânlığa güzîde bir hizmettir.
Îzâh: Kadın elbiseleri giyip kadınlar gibi süslenen ve onların konuşma ve hareketlerine kendini uyduran erkeğe «Muhannes» denilir. Kadınlardan da aynı şekilde,
İzâh: Ma’lûmdur ki, Müslümanlık bir fazîlet, bir insâniyet dînidir. Bütün insanların birbirine hürmet ve merhamette bulunması Müslümanlıkta bir gâyedir.
İzâh: Dünyâ ne kadar geniş, zevk ve lezzetle dolu olsa bile âhiret hayâtına, cennet ni’metlerine nazaran en muzlim, en kasvet âver bir virâneden başka değildir.
İzâh: Şüphe yok ki, Allâhü Teâlâ’nın kulları hakkındaki lütf ve ihsânı bînihâyedir. Bir haseneye on misli sevâb vereceğini, vaad buyurmuştur. O hâlde otuz altı
İzâh: Namaz gibi, Kur’an-ı Mübîn’i tilâvet gibi ibâdetler, birer mânevî güneştir. Bunların o kutsî ziyâlarından istifâdeyi büyük bir ni’met bilmelidir.
İzâh: Şübhe yok ki Kur’ân-ı Azîm bir kitâb-ı ilâhîdir. En ulvî ahkâmı câmidir. Onu tilâvet etmek pek büyük sevâbtır. Bâhusûs Kur’ân-ı Mübîn’in âyetlerini hatasız
İzâh: Tevbe yapılmış olan bir masiyetten dolayı nedâmet hissederek onu bir daha yapmamaya azmetmektir. İnsan, hasbelbeşeriyye bir günâh işlerse hemen pişmân olub
İzâh: Tefekkür, düşünmek, derin mülâhazaya dalmak bir şey hakkında îmâl-i fikirde bulunmak demektir. Kalpte sûreti hâsıl olamıyacak bir şey hakkında tefekkür mümkün değildir.
İzâh: İnsanların müptelâ olacakları hastalıkları, maddî ve mânevî olmak üzere iki kısımdır. Maddî hastalıklar için bu hilkat âleminde mutlaka bir ilâç vardır. Elverir ki bu ilâç elde edilsin.
KADINDAN VELÎYETÜ’L-EMR TA’YÎNİ “Kendi işlerine bir kadını velîyetü’l-emr ta’yîn eder bir kavîm felâh bulmuş olamaz.” (Tirmizî, Neseî, Câmiu’s-Sağîr) İzâh: Cemiyetlerin hayâtlarını muntazam bir sûrette […]
İzâh: İnsan yapacağı ibâdetleri, mücâhedeleri bütün güzel niyet ile yapmalıdır. Bütün bunlar rızâ-i ilâhîye nâiliyet emeline mukârin olmalıdır. Yoksa gösteriş için yapılan,
İzâh: Filhakîka İslâmiyet, ilâhî ve kutsî bir dîndir. Bütün hükümleri akla hikmete muvafık ve ammenin ihtiyâçlarını tatmîne fazlasiyle kâfîdir. Artık hiçbir meslek, hiçbir felsefe,
İzâh: Millet-i İslâmiye’de bir şehâmet-i rûhiye bulunmalıdır. İslâm adâletine muhâlif hallerin vücûdune meydân vermemelidir. Öyle bir hâli istihfâf edenlere karşı ya bir menfaat
İzâh: Müslümanlıkta namaz en büyük bir ibâdettir. Namaz kılmayan, ma’bûd-i kerîminin mânevî huzûrunda eğilip yüzünü secde-i ubûdiyete koymayan bir kimse, ulvî duygulardan mahrûmdur.
İzâh: Eshâb-ı Kirâm, Rasûlullâh’ın mübârek huzurunda bulunmuş, bizzat onun kutsî kelimâtından müstefit olmuş, bütün varlıklarıyla İslâmiyet’e sarılıp müslümânlığın bütün âfâka
İzâh: En mes’ûd, en bahtiyâr o zâddır ki, rızâ-i ilâhîye muvâfık bir sûrette ilim tahsîl eder, sonra bu ilmin muktezâsına riâyet ederek güzel amellerde bulunur, kendi gâye-i hilkatine hizmet eyler,
İzâh: Mü’minler, bütün beşeriyetin selâmetini, saadetini, hidâyete nâiliyetini bir gâye bilirler, bu uğurda öteden beri her türlü fedâkârlıkta bulunub dururlar.
İzâh: İslâmiyet güneşi doğmağa başladığı zaman bütün cihân cehâlet zulmetleri içinde idi. Bu kudsî güneşin ziyâları bidâyeten etrâfı yavaş yavaş aydınlattı,
İzâh: Gulüvv, bir husûsta şiddet göstermek, haddi tecâvüz etmek, eşyânın gavâmizini araştırmak, bir takım şeylerin illetlerinden, sevâblarından lüzûmsuz yere bahsedib durmaktır.
İzâh: Ma’lûmdur ki, Hakk Teâlâ Hazretleri mekândan, zamândan münezzehtir, ancak semâ, füyûzât-ı ilâhiyenin bir tecellîgâhıdır, kudret-i sübhâniyenin pek bedî’ bir eseridir.
İzâh: Evet… Peygamberân-ı Zîşân, ebedî bir hayâta nâil olurlar. Biz onların berhayât olduğunu göremeyiz. Fakat onlar ulviyetleriyle mütenâsib, melekiyet
İzâh: Bir şahsın veyâ bir cemâatin ba’zı ârızalara mübtelâ olması, meselâ: Kendi hayâtını, mukaddesâtını müdafaa için, mücâdele meydanına atılmaya mecbûr
İzâh: Cenâb-ı Hakk’ın yardımına nâil, ticâret hayâtında muvaffak olmak isteyen bir tâcir, salahıhal sâhibi olmalı, doğruluktan asla ayrılmamalı ve insâfı elden
İzâh: Bütün insanlar, evvelâ Hâlık-ı Azîmü’ş-şân’a itâatle mükelleftirler. Bu itâatle münâfi bir emre razı olan şahıs, Allâh’ına isyân etmiş olacağından bu husûsta