Bir Evvelki makalemizde şöyle beyân etmişdik:
“Yahu arkadaşım, sarık cübbeli “Din Görevlileri=Ruhbân Sınıfı” yoldaşlar!
Sizi yani DİB’i 1924’de kuran Kamal Paşa’nın irâdesi değil mi?. Ne içün kurdu sizi bu irâde?. Prof. Mümtaz Soysal bunu yıllarca evvel tv ile bütün cihâna ilân etmedi ve şöyle demedi mi:
“Diyanet İşleri Başkanlığı, dinin, cumhûriyet ilkelerine uygun olmasını sağlayan bir kurumdur!”
“M. Soysal aynen böyle demedi” deyin hadi!. Atatürkçü, kurucu ve DİB müessisi (irâde) önünde, işte siz busunuz!
Şimdi ne olduğunuzu bir nebzecik de olsa anladınız mı möhderem yoldaşlar!?”
Şimdi ikinci makâlemize devam edelim:
Açın Kazım Karabekir Paşa’yı, açın ondan iktibâs yapan Müteveffa Uğur Mumcu’yu, açın Vatan Parti-Pırtısı başındaki ma’lûm Perinçek takımının kitablarını ve okuyun:
“Araboğlu’nun yâvelerini Türkçe’ye terceme etdireceğim ve öylece de okutacağım, tâ ki budalalık edib aldanmasınlar!”
Buradaki “Araboğlu” kim?
“Yâveler” ne?
“Budalalığa” namzet millet hangi millet?
Bay DİB sarıklı ve cübbeli politikacıları çok asabîsiniz!
Sizi kuran irâdeye zıd olarak, siz, “Kutlu ve mutlu hafta ve yafta ve pafta” ortaya koyabilir misiniz?
Şu anda size vücûd veren, “Bir sağdan bir soldan asarak, küçüklerin yaşını büyüterek, büyüklerinkini küçülterek” Anadolu çocuklarını ipe çeken Evren “Çeteyasası” değil mi?
Çok asabisiniz sarıklı zevât!
Biraz sakin ve yavaş olun da “Molla Desinler!”
Siz, mücerred o “Çeteyasaya” göre “Yüce Dîn (!) hizmetlerini o yasanın layıklık ilkesi DOĞRULTUSUNDA yürütmekle vazifeli “Din Görevlileri=Ruhban Sınıfı” değil misiniz?!
Biraz anlatın da ehâli anlasın! Ramazan-ı Şerîf gelirken Anadolu halkı sizi biraz daha iyi tanısın! Var mı cesâretiniz?. “Kânûnî Haklarınız içün mahkemeye müracaat edecekmişsiniz”, edin, etmezseniz üzülürüz çok yazık olur!
Eşşeşçi Enver’in takımı ile mahkemede kozunuzu pay edin, edemezseniz, ayrıca çok ayıp da olur!. Hem onlar, “Durakda beklemez, her gelen otobüse hemen atlar ve menzil-i maksûda yol alırlar!” Onları durakda görürseniz bir göz kırpın, hemen yanınıza koşarlar; ve mahkemeye gitmeden arabada pazarlık yapar mutlaka anlaşırsınız!.
“Peygamber aşıkları” mahkeme kapılarında nasıl HAKK ve HUKUK dilenecekler, olacak iş mi bu!
15 asırdır “Velâdet Kandili” kime yetmemiş?
Ashâb-ı Güzîn Hazerâtından günümüze kadar o serhadlerin şühedâsına yetmiş; ve millet-i İslâmiyye’ye, ulemâsı, evliyâsı, sulehâsı, rüesâsı ve ümerâsına yetmiş; ammâ layık dempokrat DİB tâifelerine (Dîn Görevlilerine=ruhbanına veya ahbârına) yetmemiş… Hem o kadar yetmemiş, kesmemiş ve kanmamışlar ki, bir de “Kutlu Doğum Haftası” ilave ederek oryantalistler gibi “Peygamber de Peygamber” deme ihtiyâcını duymuşlar!.. Hem o kadar duymuşlar ki, 15 asırlık İslâm Târîhinde, bu layık dempokrat ve cumpokrat DİB kadar böylesine bir “karasevdâya” hiç, ama hiç kimse yakalanmamış!!!
Bu ihtiyac, pek feci şekilde bastırmış!
“İhtiyâaacım var!” nâmeleri gece gündüz, fem-i muhsinlerinden süzülür ve dökülür oluvermiş!. Müslüm Babaları da sağ olsaydı, daha yürekden salonlar inim inim inletilirdi!
Evet Eâcib!
Sarık cübbe altı politikacılık, acebâ neden 8 kere Haçlı Oryantalistler gibi “Hz. Mu……d, Peygamber, v.s.” der de, bir kerecik “Salât ü Selâm” getirmez…
Biz sizi çok iyi tanıyoruz bay ve bayan ve madam DİB çalışanları!.Davul dümbelekli “Kadınlar Koronuzu”, gerdâniye faslıyla üryâniye makâmından telleri inleten sâzendelerinizi; ve dilberân-ı gülistânınızın bülbüller gibi şakıyan hânendelerinizi yani cins-i lâtîfinizi de, “dünyâ inâsa taabbüd edenler” piyasası böyyük bir huşû’ ve hudû’ içre seyr ü temâşâ’ eyliyor efendim!
Tebşîr ederiz!
Böyle (muhtalit) erkek dişi karması cümbüşleri memnû’ kılan ehâdîs-i şerîfeler de, o “pirinç ayıklar gibi ayıklanan” hadisler sınıfına idhâl edilerek, “Diyânetsel Kutlu-Mutlu Peygamber Sevgisi” de kim bilir hangi “revizyonist” kelleler üzerinden nasıl zirve yapıyordur!!!?
Büyük ve Dâhî Müfessir, Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretlerinin Tefsîrinden Ahzâb Sûresinin 56. Âyet-i Celîlesine tenezzül buyurub bir nazar atfediverseniz nasıl olur?. Yüksek ve sahih (!) ilminize biraz saplama gibi olacaksa da, olsun, ilminiz artmazsa da belki hidâyete erer, îmânınız birşeye benzer!. Tefsîr satırlarını biraz hece hece okursanız, ağleb-i ihtimâl daha istifâdeli ve (kutlu-mutlu) olacakdır:
“Muhakkak ki Allâh ve melâikesi Peygambere hep salât ile tekrîm ederler. Ey, o bütün îman edenler! Haydin O’na TESLÎMİYYETLE salât ü selâm getirin!”
Tefsîrine gelince, bilmecbûriyye gene hecelemeniz iktizâ edecekse de, artık çâre yok sîne-i ŞERÎAT’a dönecek veya döndürüleceksiniz:
“BU ÂYET GÖSTERİR Kİ PEYGAMBERE SALÂVÂT GETİRMEK F A R Z D I R…. İSMİ ZİKROLUNDUKCA VÂCİB OLUR…..Ezcümle Aleyhissalâtü vesselâm buyurmuşdur ki:…..burnu sürtülsün o adamın ki, yanında ben zikrolunmuşumdur da, bana salâvat getirmemişdir.” (Tab’-ı evvel, c.6, s. 3923)
Müslümansanız, oryantalistler gibi “Hz. Mu….d v.s.” gibi ecânib dili ile yazmaz, aşağıda tamâmını vereceğimiz yazınızın 8 yerinde Rasûl-i Rusül Sallallâhu Aleyhi Ve Sellem Efendimizin evet tam 8 kere ism-i şerîfi geçiyor; ve siz “Peygamber Seven” ulular olarak bir kerecik olsun salât ü selâm getirmiyorsunuz!.
Getirince, hiçbir yeriniz de düşmez!.
Ha, oryantalist dili kullanınca, o DİL bir yere kaçar mı, kaçar, kaçsın, müslüman olana oryantalist ecânibin dili damağı mı lâzımmış!?
Kafa yerine, oryantalist çömezi olan birilerine o kafa burgulanmışsa, orada isteyen istediği yadar “Kutlu-Mutlu D. Hafta-pafta ve yafta” nâneleri de yese, bunun fâidesi değil, zararı zaten mutlak olacakdır… Bu hafta, pafta ve yafta düzmecelerini, yok yahudi-mason Fettoş Locafendi uydurmuş; yok Süleyman Hayri Bolay fırlatmış; yok Fettoşist Mümtaz Türköne fırına vermiş; yok Diyânet-i cumhûriyye pişirmiş… Geçin bunları sarıklı politikacılar!.
Siz, perde arkasındaki niyyet-i iblisâneyi GÖREN olun!
Sade GÖRMEZ de değil, ayrıca DUYMAZ imişsiniz!
Artık GÖRÜN ve DUYUN!
Yoksa Hesâb gününde gösterir ve duyururlar…
“Söz konusu haberin düzeltilmesi gereğini, aksi takdirde bütün kanuni haklarımıza müracaat edeceğimizi kamuoyuna saygıyla bildiririz.”
Gibi tehdîd ve kuru-sıkmalarla kendinizi zerre kadar sûret-i Hakk’dan da gösteremezsiniz!. Laik dempokratik mahkemeye gidib de ne diyeceksiniz? Şunu:
“Hâkim Amca! Bu Eşşeşçi Enver’in taallukâtı, “Kutlu-Mutlu Doğum Haftası” diye uydurduğumuz ve 28 sene evveline gelinceye kadar da cihanda aslâ görülmeyen; bu, “Dine din ilâve etmenin bânîsinin, Yahudi ve Mason Fettoş olduğunu ve bun hafta pafta ve yaftanın bid’at bulunduğunu” söylüyorlar… Halbuki bu hafta, onların değil, bizim uydurma ve uyarlama ve yuvarlamamızdır; bu Enverist adam ve madamlardan şiddetle şekvâcı ve da’vâcıyız!”
Hâkim amca eğer fettoşî kırması veya kriptongolosu değilse; ve kasıklarını tuta tuta ve hüngür hüngür gülüb (!) kahkahalarla da ağlamıyacaksa (!) şöyle diyecekdir:
“A benim sarıklı politikacı “din görevlisi veya ruhbân sınıfımızın” çok peygamber âşığı, asabî ve a’cemî evlâdlarım!. Böyle da’va ile benim önüme geldiniz amma, dediğiniz gibi, bu Haçlı FAŞİST Mussolini İtalya’sı cenâhından mütercem “Türk Cezâ Hukûkunda” böyle bir suç madde-i mahsûsası yokdur, bu biiir!…
İKİ: Elâlemi hele Pensilvanya soytarılarına kadar cihânı, kendinize hüngür hüngür (!) güldürmeyin! “Kutlu-Mutlu Doğum Haftasını yahudi ve mason Fettoş iblisi uydurmuşdur demek suçdur” diye, o cezâ kânunnâmesinde, hatta Hamurâbi Kânunlarında bile bir madde yok, yok arkadaşım yok!. Böyle Locafendisel kânunlara, Pensilvanya memişânesinde bile rastlanılamaz…
ÜÇ: Yaz kızım! Da’vâcılar, ulus adına HÜKÜM veren ulu mahkeme-i cumhûriyyemizle resmen ve alenen dalga geçmek üzere ve adliye sarâ-yı asriyyemize fuzûl-i şağil olarak üşüşmekle; ve sık sık Fettoş hâinini dillerine bulaştırmakla, yaklaşan Berat Kandilinde BERÂET etmeyi dişlemek ve düşlemekle, “Kutlu-Mutlu hatta Putlu” bir takım mevzulara el ve tokat atmakla; ve layık bir rejimde (fetvâ) diye bir mefhum olması muhâl bulunacakken, kendilerini herhangi bir dînin “fetvâ mercii veya meşîhât-ı İslâmiyye dâiresi” gibi tahayyül ve tasavvur etmekle; ve layıklığın biraz içine ve biraz da dışına yestehliyenlere şiddetle örnek olmakla; ve o kutsal layıklığa toz kondurub, zaman zaman da toprak saçarak devrim kânunlarının anasını bellemişler ve çok böyyük suç işlemişlerdir…
DÖRT: Gereği düşünüldü; ve böreği ve böbreği ne var ne yok hepsi düşünüldü… Kararımız, sanık ve sandık sâhibi bilcümle mücrimlerin yüzüne, suratına ve fıtratına ve 7 sülâlesinin en temiz ervâhına dahî okundu; ve falan maddenin filan bendine ve falan fıkrasına tevfîkan mahkûmlar, fettoşîlerin olduğu koğuşda, ranzalarda münâvebeli olarak yatırılmak üzere, 5 yıl, 16 ay, 66 gün ağır hapse mahkûm edilmişlerdir!”
Kurbağacasıyla “yargıç” sayın, yara yara ve gıç gıç ede ede böyle karar veremez mi, diyemez mi, der mi der!. Dempokratik vicdân mes’elesine ve ipsiz, urgansız ve bağsız ve bağımsız yargıya kimsenin hatta Raisü’l-Etrâk ve Ekrâd Tavil Tayyib Paşa’nın bile zerre kadar müdâhale ve baskısı, askısı ve çaktısı muhâl (!) iken… Yukarıdaki karar esbâb-ı mu’cibesi de, gâyet musarrah olarak meydandadır… Bu i’tibarla da’vacıların bu şartlardaki hâl ü keyfiyetleri mahkeme-i cumhûriyyenin 7 sülâlesiyle dalga geçmek olamaz mı, olur mu olur!
O zaman, bu DİB da’vâcılarının hâl-i pürmelâlini bir düşününüz; ve kendinizi onların yerine ve koltuklarına bir oturtunuz!???. Kuvve-i hayâliyyenizi bir an, şöööyle bir işletiniz!
Bu, güle oynaya, bata çıka, yata kalka, dünyâdaki vesîkalık manzara!.. Bir de ötelerin ötesi var!
(Mahkeme-i Kübrâ) denen mahkemede, bütün peygamberlerine (Aleyhimüsselâm) hazerâtına varıncaya kadar bütün millet-i İslâmiyye, “haklarını” istediği zaman, nereye sığınıb hangi resmî makamların etekleri altına başlar ve öte taraflar sokulacakdır?
Vesîka olsun diye de, (hakaretlere bulanmış ve terbiye hududları dışına fırmış) satırları aşşağıya alıb, cihâna da i’lân edelim ki, saklı gizli bir şey kalmasın!. Üstelik bol bol kullanmak üzere, istikbâlin müslümanları eline (vesîka) vermiş olalım!
İşte iç yüzlerinin vesîkası:
“Bugün Türkiye Gazetesinin manşetinde yer alan Kutlu Doğum Haftasının bir FETÖ projesi olduğu ve buna rağmen halen Başkanlığımız tarafından savunulduğu yönündeki haber, gerçeği hiçbir şekilde yansıtmamaktadır. 30 yıldır görev yapan bütün Diyanet İşleri Başkanlarına ve teşkilatımızın çalışanlarına yöneltilen çirkin bir yalan ve iftira niteliğindeki bu haber, Kutlu Doğum Haftalarında yurdumuzda ve yurt dışında Peygamber sevgisiyle salonları dolduran gönülleri rencide etmiştir. Haberi desteklemek için manşetten yayınlanan ve internet ortamında yayılan fotoğrafların Başkanlığımıza ait Kutlu Doğum Haftası organizasyonları ile alakası bulunmamaktadır. Haberde, bugün hayatta olan 7 Diyanet İşleri Başkanımızdan hiçbirine müracaat edilmeden, Başkanlığımız yetkililerinden bilgi alınmadan indî görüşlerle hareket edilmesi, yüzeysel ve tarafgir bilgilere yer verilmesi açık bir garabettir.
Kutlu Doğum Haftası, Diyanet İşleri Başkanlığının kendi inisiyatifiyle ve kanunların verdiği yetkiyle ortaya çıkmış; 28 yıl boyunca tefekkür dünyamıza hayat vermiş; “Hz. Peygamber’i anmaktan anlamaya” düsturuyla gelişmiş ve milletimizin yakın tarihinde yer etmiş bir haftadır. Başkanlığımızın Türkiye’deki İlahiyat birikimiyle istişare ederek planladığı ve yürüttüğü bu uygulamanın, Sevgili Peygamberimizin rahmet mesajlarını toplumumuzun her kesimine ve gönül coğrafyamıza ulaştırmaktan başka hiçbir gayesi olmamıştır. 28 Şubat süreçlerinde eleştirilen, 27 Nisan bildirilerine konu edilen Kutlu Doğum’un karanlık bir terör ve din istismarı hareketi olan FETÖ ile hiçbir ilgisi ve alakası yoktur.
Bir kez daha altını çizerek belirtmek isteriz ki, Başkanlığımız Kutlu Doğum Haftasını Mevlit Kandiline alternatif olarak ihdas etmiş değildir. Bu hafta, Mevlit Kandilinin ancak mütemmimidir. İslam dünyası ile eşzamanlı olarak idrak ettiğimiz mübarek Mevlit Kandili, Resûl-i Ekrem’in dünyayı teşrifini şükürlerle andığımız, ona olan sevgimizi ve ihtiramımızı ifade ettiğimiz dinî bir gecedir ve milletimiz tarafından coşku ile kutlanmaya devam edecektir. Halbuki Kutlu Doğum Haftası, Sevgili Peygamberimizi doğru anlamak, onun sünnetini bugüne taşımak, onun hayat tarzını çocuklarımıza ve gençlerimize tanıtmak, günümüz problemlerine nebevî referanslarla çözüm aramak amacıyla ortaya çıkmış ilmî bir haftadır. Yaygın eğitim faaliyeti şeklinde tasarlanan bu haftanın, dinin asıllarına sonradan eklemelerde bulunmak gibi bir gayesi olmadığından bidat olarak nitelenmesi son derece anlamsızdır.
Unutulmamalıdır ki, milletimizi millet yapan ve bu aziz milletin her ferdini bir araya getiren en büyük sevgi, Peygamber sevgisidir. İçinden geçmekte olduğumuz hassas dönemde Hz. Muhammed’e sevdalı olan bu ülke insanına onu anmaktan ve tanımaktan vazgeçmesini önermek, tam manasıyla bir idrak tutulmasıdır. Hem yurdumuzun dört bucağı hem de yurt dışındaki millet varlığımız için bu hafta, Hz. Peygamber’in sünneti ışığında millî ve manevî değerlerimizi güçlendiren, ufkumuzu tazeleyen, kimliğimizi pekiştiren, asimilasyonu önleyen, birliğe, barışa ve kardeşliğe yatırım yapan bir haftadır.
Başkanlığımız, her sene bir bilgi, aydınlanma ve irfan ziyafetine dönüşen Kutlu Doğum Haftasının istismar edilmesine, kuralsızca eleştirilmesine ve itibarsızlaştırılmasına müsamaha göstermeyecektir. Söz konusu haberin düzeltilmesi gereğini aksi takdirde bütün kanuni haklarımıza müracaat edeceğimizi kamuoyuna saygıyla bildiririz.”
“Diyanet İşleri Başkanlığı”
İnsan bir kerecik salât ü selâm getirir!. Yoksa asabiyetden unutuverdiniz mi!?
Yazık!
Hem suçlu hem de güçlü olmak, işte budur…
Devlet ve hükûmete dayanarak bu dünyâda geminizi hatta gemiciklerinizi karadan yürütür, denizde de yüzdürebilirsiniz!
Ya öteki tarafda?
O tarafa inansanız da inanmasanız da müsâvî öyle mi?
Siz eğer müslümansanız, “Peygamber, Hz. Mu…….d, v.s.” diyerek oryantalist ağzıyla ortada dolaşmazsınız; ve herşeyden evvel, âyete tâbi olarak kendinizi salât ü selâm getirmek mecbûriyyet, mükellefiyyet ve mahkûmiyyetinde görürsünüz!
28 yıl evveline gelinceye kadar 15 asırdır, Millet-i İslâmiyye arasında görülmeyen bu “Kutlu-Mutlu Doğum Haftası” denen ve “Doğumhâne” tedâî etdirib bunu hayâle getiren; ve bu hâliyle de, yahudi-mason Fettoş’un uydurduğu cihanı tutan bu hafta, pafta ve yafta denen lâfta şeyi, derhâl ortadan kaldırmanızı ben de istiyorum…
Ne var ne olmuş?!
Adam utanır yahu!. Siz 15 asırlık koskoca MUTLAK Dîni değiştiren, revize eden; tahrîf, tağyîr ve tebdîl eden hâinler kimlerse, onları suçlu GÖRMEZ olarak ortalıkda volta atacaksınız; ammâ, “Hayyyt be ulan! Çekin elinizi Allâh Azze’nin mutlak hakîkat olan Dîni üzerinden!” diyen on milyonları SUÇLU yapacaksınız, öyle mi?
Böyle suçu işlemek içün yaratıldık adam ve madamlar!
Ne sandınız? Siz kimsiniz bre?
“Bütün zamanlar, bütün aylar, bütün takvimler Allâh’ınmış, hepsi fedâ olsunmuş o Peygamber’e!”
DİB Başı GÖRMEZ sıkışınca böyle mantıklar püskürtmez mi?
Ya kimin olacakdı?. Sen bütün zamanlar Allâh’ın diyerek sabah namazını 24 saatin istediğin saatinde mi kılacaksın?. Bütün aylar Allâh’ın diyerek, Ramazan orucunu istediğin ayda mı tutacaksın?. Eğer öyle yaparsan, hiçbir müslüman buna sevinemez!. Buna ancak, yahudi-mason Locafendi cenâbetleri ile, Vatikan’daki Papa Francis Cenâbları sevinir hatta bayram ederler…
Sıkışınca (mugâlâta) bir çâre mi GÖRMEZ Bey?. Ümmetin aklıyla alay etmek câiz mi imiş?
Mızrak çuvala sığmaz!
Zırva te’vil götürmez!
“Sahih ve sağlam ilim bizde” nakarâtından evvel, sahih ve sağlam akıl ve îmân işe yarar sarıklı politikacı yoldaşlar!
Hadisleri pirinç ayıklar gibi 202.000’den 30.000’e indiren ve “revizyonistiz” diyen sarıklı politikacılar!.
Siz, layık bir devletde, ağzınızı açıb bir tek dînî mes’eleyi bile ağzınızın kenarına alamazsınız!. Layıklığın şartı tam da budur… Alırsanız, bu da keenlemyekün kabûl edilir!. Yehûdiyyet ve Nasrâniyyet hakkında da hadi “GIK” desenize… Gücünüz İslâmiyyet’e mi yetiyor, bu ne işdir bre??? Lozan’ın maddelerine mi, Allâh Celle’nin KÂNUNLARINA mı daha çok îmân ediyorsunuz?
Ne sandınız, yok öyle yağma!. DİB de derhal kapatılmalı, kapısına mühür vurulmalıdır!
İslâmiyyet gibi Allâh Azze’nin mutlak DÎNİNİ ihyâ yerine imhâ etmek 1924’den beri hangi taktiklerle yürütülüyor, bunları ÜMMET GÖRMEZ mi sanıyorsunuz?. GÖRMEZ ümmet değil sizsiniz!
Vesselâmü alâ menittebaa’l-Hüdâ…
(İntişârı: 01.05.2017)