Sayın Eygi Bey’in “sex kölesi” dediği şeylere şimdiki “kemalist cazgırlar selerini çıkartmıyorsa!” bunun sebebi elbetde apaçık ortada! Ne ki İslâm’ın yasağıdır, o, serbest; ne ki İslâm’ın emridir, o da, yasak olmalıdır!. Lozan’da atdıkları imzânın muktezâsı olarak bu iş böyledir, kimse başka türlü nânemollalıklarla ortalığı kokutmasın!.
Hem üstelik, öyle “sex kölesi!” gibi alçaltıcı ta’birler bile o “cazgırların” ağzından aslâ çıkamaz!. Bir kere “kerhânecilik” bâtıl batının lâzım-ı gayr-ı mufârıkıdır… Cazgırlar da, bâtıl batının gönüllü ve “çağdaş ve Türkânî ve ATA yâdigârı” câriyeleri olduğuna göre, netîce şu olur: “Sex köleliği yok, hayat kadınlığı!” vardır!. “Hayat kadını!” tabirini o cazgır ve onların aygırları boşuna mı uydurub “ulusun=yahudice sürünün” ağzına verdiler?. “Ulu” ile başladılar, sonra “ulus” oldu, evolüsyon kânunlarına ve darvin maymunizmasına göre daha sonra Nirvana’ya erer gibi “ulusal”a erdiler, en son ve şimdi ise “ulusalcılık” denen bir (izm)in bulamacına saplandılar!. “Yaşam, amaç, aşama, kuram” v.s. gibi kurbağaca ve uçkurca nesneleri neden uydurur ve ulusun diline kazûrât gibi neden sıvarlar, neden?. Ulus da, (ulus yahudi dilinde sürü demekdir dedik) bunları, horul horul uyuyarak ve bol bol telâffuz eder!.
Ecdâd 1000 senedir, para pul karşılığında ırzını satan karılara “o….u” demiş! O zaman, cazgırlar, bu insanlık şeref ve haysiyetini beş para etmez hâle getiren, alçaltıcı ve aşşağılaştırıcı satışın satıcı ve işportacılarına, güzelleştirici, takdîr toplayıcı, imrendirici bir şekil bulmalı ve onu kullanmalıdırlar!. Bu da, dediğimiz ve bildiğiniz gibi “hayat kadını” tabiri olmuşdur… “Çağdaş yaşam!” (hâşâ min huzûr) ve onun gönüllü sex oyuncak ve ameleleri, ancak böyle şeytânî destekleme ve yestehlemeler yapabilir… Kimlerdir bunlar? Cumhûriyet mitinglerinin cazgırları… Atatürkçü bilmem ne dernek ve değneklerinin ve başörtüsü görünce sara nöbeti geçiren kartaloz ve cadaloz kokana cazgırları… Nikâh-ı şer’î düşmanı, İsviçre kilise ve papazlarından müdevver haçlı akitnâmelerini “nikâh” yerine kullanan ve böylece gayr-i meşrûluklarını (Şerîat dışılıklarını) örtmeye ve küllemeye çırpınan piç profesöriyye ve madâmiyye cazgır ve aygırları… Teaddüd-i zevcât karşısında kırmızı görmüş çift toynaklılar gibi kuduran, ammâ Şerîatdışı poligami ve grup sexlerin meccânî avukatlığını ve pezevenkbaşılığını yapanların yani neseb-i gayr-i sahihlerin cazgırları… Osmanlı padişahlarının gayr-i meşrû’ (Şerîatdışı) çocuk yapmamalarına içerlediği ve kendilerinin de mevcûd neseb sıkıntıları bulunduğu içün, o, nesebi 36 hatta 40 şu kadar batın yukarılara kadar sapasağlam ortada duran “padişahlara” lâf atarak, kendi piçliklerini örtmeye çalışan sokak artık ve sürtüklerinin cazgırları… Bilumum matinato ve metres sanâyiinin cazgır ve aygırları ve hâkezâ….
Bu kaltakların topu da lâf anlamaz yâhû!. Bunlar, dünyanın her yerinde, oranın mahallî fosseptik çukurlarıdır vesselâm…
………………………………
Asıl mevzu’umuza geleceğiz, o, “beytülmâl,” müslümanlara ve Şerîat’a mahsus bir keyfiyet midir, yoksa, öteki tarafdakilerde de “beytülmâl!” diye bir hazîne mevcud mudur?. Onlar ömürleri boyunca bir kere bile “beytülmâlimiz!” gibi bir kelimeyi rü’yâlarında bile olsun telâffuz etmişler midir? Veya, ecdâd içinde, “onların beytülmâli” diye bir kelimeye dünyanın en ücrâ köşesindeki bir kitabın külleri arasında bile olsa rastlayan olmuş mudur?!!. Kim bilir, olmuşsa olmuşdur!.
Biz, heriflerin çöp sepetine veya kalın bağırsak gibi her şeyin necâsetini kendinde toplayan bir birikinti ve döküntü hamûlesi çukurlarına ne denir, bunları da görelim!.
Ammâ evvelâ, Şevket Bey’in avukatlığını yapdığı “devlet” mefhûmunu ele ve kaleme alalım!
Bakın aynen ne yazıyor:
“Türkiye, devlet olarak uluslararası kadın hakları sözleşmelerine imza koymuş, kadınlara resmi fahişelik belgesi verip, yasal genelevlerde çalıştırmayacağına dair kesin taahhütte bulunmuştur. Maalesef uygulamada bu vaatlerini yerine getirmemektedir.”
Kim?. Kimmiş bu va’dinde hulfeden mücrim biliyor musunuz, devlet! Evet, yanlış okumadınız, devlet!. Şu “piskevitçi!” Devlet değil de; hani o, askerinin başına coni kabuklularının çuval geçirdiği devlet olmasın!.
Kutsal, kutsanmış, kut katılmış, kut ile yoğurulmuş, kutlu, mutlu, putlu, kurtlu ve şutlu, her cins, renk, tür, sınıf ve çeşidine dünyanın her yerinde rastlanan, “din, dil, ırk ve cinsiyet” ve cibiliyet ve ecnebiyet ve eblehiyet ve encesiyet ve kabuklu kabuksuz, nâmuslu nâmussuz farkı gözetmeyen, ancak başörtülü başörtüsüz farkına odaklı ve kodaklı, ihrâc malı, gümrüğe takılmadan adrese teslîmâtı yapılan, kargo masrafı mûcidine âid nesne…
Yıllardır, belki 30 senedir, “Devlet ayrı, düzen ayrı, düzen berbat ammâ devlet yahşî!” diye dilinde tüy değil kıllar biten ve bir türlü derdini anlatamayan veya zât-ı Şevketiyyelerini anlamayanlara karşı satırlar ve yazılar döşenen Şevket Bey’in, işte o sütden çıkmış ak kaşığı, bugün ne halde?!!. Anlıyoruz ki:
1) O sütden çıkma ak kaşık T.C. devleti, Ş. Beyin kalemindeki şekliyle “uluslararası kadın hakları sözleşmesine imzâ koymuş!..”
2) O sütden çıkma ak kaşık T.C. devleti, Ş. Bey’in kalemindeki şekliyle “kadınlara resmî fâhişelik (o…..luk) belgesi (vesîkası) vermiş!.”
3) O sütden çıkma ak kaşık T.C. devleti, Ş.Bey’in kalemindeki şekliyle “kadınları kânûnî genelevlerde (kerhânelerde) kesin çalıştırmayacağını teahhüd etmiş!.”
4) O sütden çıkma ak kaşık T.C. devleti, Ş.Bey’in kalemindeki şekliyle “tatbikatda bu vaadlerini yerine getirmemiş!..”
Bak hele, “Türkiye DEVLET olarak” imza koymuş!. Aman dikkat ediniz, hükûmet olarak değil, parti olarak değil, eyâlet olarak değil, vâlilik olarak değil, kaymakamlık olarak değil, muhtarlık olarak değil, düzen veya rejim olarak da değil!. T.C. “DEVLET olarak kadınlara resmî fâhişelik (o…..luk) belgesi veriyormuş!”
Oha!
Eygi’nin ağleb-i ihtimâl dili sürçdü, hayır, kalemi kaydı!. ONUN çün “devlet ayrı, düzen, rejim, v.s. ayrı idi, devlete lâf atmak zinhâr mezmûm ve memnû’ idi!” hani?!
Ona göre, hatta, devlet-i ılmâniyye mukaddesdi, rejimler her nâneyi yerdi, ama devlet, zinhar yemezdi!. O, süt dökmüş kedi gibi idi veya sütden çıkmış ak kaşık gibi idi hani!. Devletin derinleri, sığları, amikleri, asidik-bazik ve tuzlu su taşıyanları, osionografik araştırma ve karıştırmalı olanları ortaya çıkınca, işler değişti gâliben?.
Devlet, Ş. Eygi’nin devletidir, o devlet hep bîgünâh, bîtaksîr ve bîcürümdür!. DEVLETE toz konduranın, laf atanın, çatanın, çarpanın, çırpanın, hortumlayanın ve onun kılına dokunanın işi bitikdi hani!. DEVLET, Eygi’nin sevgilisi, saygılısı, ta’zîm etdiği, tezkiye eylediği ve ihtiramlarını sunduğu sâhib-i ismet ve pîr ü pâk bir nesne idi hani!… Ol gemi, tahtelbahr, hayır titanik, dibe vurdu mu, hepimiz cumhûr cemaat suyun dibinde idik hani!.
Ş. Bey’in, bu hususda yani “devlet avukatlığı” yapan, en az beş-on düzine yazısı vardır. Devlete söz yok, o suç işlemez, cürümden münezzehdir!. Suçlu dâimâ düzen, rejim ve hükûmât-ı cümhûriyye ve ılmâniyyelerdir!. “Devlet ayrı düzen ay-rı-dırrrr, aksini söyleyenler hâin-i vatan ve hâin-i milletdir, bunlar habis ruhlu vatandaşlar, tavandaşlar ve tavşandaşlardır!”
Lâkin bugün, Sayın Bay Eygi’nin kalemi sürç-i lisân eyledi, şey, yani kalem sürçmedi de, belki kâtibinin kalemi kaydı! Öyle ya ŞÂİRİN kıt’ası meşhurdur ve dahî erbâbına ma’lûmdur:
“Kalem olsun eli ol kâtib-i bedtahrîrin,
Ki fesâd-ı rakamı SÖZ’ümüzü SÛR eyler!
Gâh bir harf kusûriyle kılur NÂDİR’i NÂR;
Gâh bir nokta sukûtıyle GÖZ’ü KÖR eyler!”
Şimdiye kadar DEVLET deyince ihtiramla ayağa kalkan, “Devlet bizim, devlet benim devletim, ona lâf yok, söyletmem, söyleyenler beyinsizdir, şöyledir böyledir, devlet batarsa hepimiz batarız!” diye hop oturup hop kalkan Eygi Bey, bugün, o eski düzinelerce yazısını unutdu ve onların üzerine kocaman bir çizik atdı; ve O MUKADDES, kıymetli, sayın, möhderem DEVLETİNİ “kerhânecilikle, imzâsına sâhib çıkmamakla, SÖZÜNDE durmamakla, kadınlara resmî FÂHİŞELİK (o…….k) belgesi vermekle, kânûnî kerhâneler çalıştırmakla, beytülmâle (laik ateizmada beytülmâl.. tevbeler Yâ Rabb.. ona) kir ve pislik bulaştırmalarla!” suçlamaya, ayıplamaya, nerdeyse sövüp saymaya ve ayağının altına almaya ve ithâma kalkışmakda…
Çeyrek asırdan fazla, bu satırlarla kim bilir kimlerin, hangi garîban ve cerîde-i milliyye kâriîn-i kirâmı efendilerin îmân ve i’tikadları hangi renkden renge ve kılıkdan kılığa girdi?!. Yarım doktorla yarım imam meselleri ne de isâbetli imiş meğer!
Ne diyelim, 3-5 gün sonra bir bakarsınız, gene “devlet benim devletim, ona lâf atanlara, ona diş gösterenlere başlarım!” deyû kükremiş!. Arınçgiller gibi “şeyini şey etdiğimin şeyi!” yollu döşenmeye başlar mı başlar!. (Arınçgiller son günlerde de CHP altı (.oklularının) uçkur fazîhalarına el ve dil atdı!) Ne de olsa Şevket Bey, meccânen “Ehl-i Sünnet avukatıdır!” Asla bu yoldan dönmez, son nefesinde de “devletim!” der öyle gider!. Allâh Azze, herkesi, sevdikleri ve muhibbânı ile haşrede!.
Şimdi de, cehâlet vesîkaladığı esas hakkındaki duruşma noktasına geliverdik, aha:
“Şu anda ülkemizdeki yasal genelevler faaliyetlerine ve ‘seks hizmetlerine’ kolluk kuvvetlerinin himayesinde devam etmektedir. Bu seks köleliği kurumlarından toplanan KDV’ler ve diğer vergiler genel bütçeye katılmaktadır. Böylece beytülmale haram, uğursuz, necis, pis, iğrenç, çökertici gelir ilaveleri yapılmaktadır.”
Şimdi ancak esâsa gelebildik, al sana Eygi ictihâdı…
Laik dembokratik bir devletin bütçesine, 2012 model bir ictihadla “BEYTÜLMÂL!” diyeceksin!
Sonra?
Müteakıb yazımızda ele alalım!
(Mâba’di var)
(İntişârı: 17.12.2012)