(1) Şevket Eygi Bey’e Tecdîd-i Îmân Mı Lâzım?
26 Temmuz 2011
(3) Şevket Eygi Bey’e Tecdîd-i Îmân Mı Lâzım?
1 Ağustos 2011

Okyanus Ötesi Böyyük makamların onca hassas elektronik terâzîleri dururken, Şevket Bey ise almış eline ecdâdından kalma topu gidip gelmez

ŞEVKET EYGİ BEY’E TECDÎD-İ ÎMÂN MI LÂZIM?

(2)

Mehemmed SAFFET

Okyanus Ötesi Böyyük makamların onca hassas elektronik terâzîleri dururken, Şevket Bey ise almış eline ecdâdından kalma topu gidip gelmez bir kantar, ortalığı karıştırıp keyifleri bozuyor!

Üstelik de Okyanus Ötesi Böyyük Makamın bildiği nice hikmetleri, esrârı, dengeleri, istihbârâtı, dostlukları, anlaşma ve andlaşmaları, hesabları ve kitabları bilemeden! O Böyyük makam, Vatikan’a kadar dünyanın en az 130 böyyük merkezinin nabzını elinde tutarak yüzde hesabları yapıyor, hem de en son îcâd edilen âletlerle… Şevket Bey kim ki? O, “Özbek pilavının zerdeyle nasıl ekledileceğinin” tarifnâmesini daha “evrimleştirerek” yazsın; ve o, öyle mutfak işleriyle uğraşsın!…

%98 buyurulmuş ise 98’dir! Ne %99 ve ne de %97’dir… Böyyük Makam ne demişse odur, kıl kadar ölçü ve mîzân şaşmaz! O ölçülerin ne çilelerle ve ne kat’-ı merâtib edilen seyr-i sülûk-ı rûhânîlerle kazanıldığını Şevket Bey biliyor mu? “Kerâmet buyurdunuz efendim, siz böyle demişseniz aynen öyledir!” demeli ve susmalıdır! Artık Karşımızda Kestânepazarı vâizi hoca yok, sayıyla kendimize gelelim! El hayâ el edeb arkadaş!

Böyyük Okyanus Ötesi Makamın satırlarına devam edelim:

“-….. Peygamber Efendimiz, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim!” buyurmuşdur…….” (Küresel Barışa Doğru, 2002, s.98) 

“- Din bu iken bazılarının yanlışlarına bakarak, ve biraz da kasıtla hep %2’Yİ DİN OLARAK TAKDİM ETMEK, DİNİ POLİTİZE ETMEK, BİR POLİTİK İDEOLOJİ OLARAK GÖRMEK DEMEKDİR Kİ, BU DA, DİNE KARŞI EN BÜYÜK SAYGISIZLIKDIR.” (A.g.e. s.98) 

Şevket Bey dine karşı bu “en büyük saygısızlıkdan” en kısa zamanda vazgeçmeli ve der’akab tevbe edip gözyaşları ile taksîrâtını yıkayıp silmelidir… Bu da kâfi değil, İNSANI MÜRTEDD YAPAN “din düşmanlığından!” da hemen çark ederek daha büyük bir tevbe-i nasûh ile pişmanlık ızhâr idüp yeniden dine girmeli ve YAKLAŞAN ŞU HACC MEVSİMİNDE el çabukluğu ile hacc kuyruğuna yazılmalı ve haccını da yenilemelidir!

Tecdîd-i Nikâha ise lüzum yok, arkadaşımız zâten müzmin bekâr! İyi ki “hafîfü’l-haz olanlardan”, yoksa bir de nikâh şâhidi diye 2 recül veya bir recül iki nisâ kişi peşine düşecekdi! Üstelik direnir de, “belediye reisi adına” nikâh tanımam, “ille Allâh adına!” der mi der; ve işler daha da karışır, bu sefer Haltettin Haramânî Hazretlerinden fetvâ almaya kadar gider, çatallanır durur!. Rahmetli Davudoğlu Hocamız gibi 11 ay hapishâne ve 2 yıl Kırşehir mi, Çankırı mı neresiyse orada sürgün yaşamak da cabası! Bu yaşdan sonra o da yaş! En iyi bu… En iyisi “tecdîd-i îmân!” Bir gusül, birkaç tevbe, salavat-ı şerif bir okkalı kelime-i tevhîd, aşkıla bir dahî, şevkile de üçledi mi, mis gibi al sana yepyeni gıcır gıcır bir müslüman! Gerçi bunları hiç yapmasa da Nasıriyye Medresesine kurulan köprü gibi bir köprü bulup, oradan kolay geçiren üç cübbeliden birinin kara cübbesinin eteğine yapışıverse, gene sırâtdan da geçmiş kurtulmuş olur! Artık bu işler her “ferdin” %98’lik dînine kalmış!

Çünki Okyanus Ötesi Böyyük Makâmın fetvâsı aynen şöyledir:

“- Bu bakımdan, eskiden beri dinin politize edilmesinin karşısında olduk. DİNİN POLİTİZE EDİLMESİNİ DİN DÜŞMANLIĞI YAPMAK KADAR ZARARLI GÖRDÜK.”

Aynen öyledir, zirâ “hoşgörü-diyalog” religionunun zararına işleyen her şey, “dinin politize edilmesidir ve derhal ortadan kaldırılmalıdır!” Çünki o, “din düşmanlığıdır” ve aslâ ona hoşgörüden bir pay ayrılamaz, onunla diyalog aslâ câiz de olamaz!”

O.Ötesi B. Makamın bir başka fetvası da şöyle:

“-Şeriat, yalnızca İslâm’a hass bir şey değildir. Oysa ki Yahudi Şeriatı da vardır. Hıristiyanlık Şeriatı da vardır. Kitablarda vardır bunlar. Hz. Îsâ’nın “Ben Şeriatı yıkmak değil, tamamlamak için gönderildim” sözü İnciller’de geçmektedir.”

Okyanus Ötesinin bu satırlarında ne kadar hikmetli ve derin mesajlar var ki şöyle:

“-Şerîat! diye tutturan saygısızlar, o kadar şeriat sevdâlısıysanız, sanki başka (şeriat) mı kalmadı, onları neden hiç görmez ve onlara neden hiç iltifât etmezsiniz? Yahudi Şeriatı, Hıristiyan şeriatı, bunlar ne güne duruyor! Dîne saygısız ve din düşmanlarısınız, biraz dine saygılı ve din dostu olunuz! Olamazsınız, çünki “hoşgörü ve diyalog!” religionundan ve “papalık misyonundan” nasibsizlersiniz! Bu i’tibarla da dünyanın baş belâsı, huzursuzluk terörünün yandaşları ve kandaşlarısınız!”

(BİZDEN: Şevket Bey hep Kur’an-ı Hakîm’i değil, bozulmamış bir İncil-i Şerîf peşine düşmeli ve yeri göğü tarayarak bulmalı ve biraz da o Kitâb-ı Hakk’ı okumalıdır. Okyanus Ötesi demek ki o tahrîfe uğramamış İncil-i Şerîf’i bulmuş, veyahut bu gün eldeki bütün 4-5 İncil’i de Îsâ Aleyhisselâm Efendimiz’e Allâh Azze’nin vahyetdiği hakîkî İncil kabûl ediyor!!!)

Okyanus Ötesi, “Şeriat, dini yaşama biçimidir, Dinin kendisidir, bir bakıma dinin sosyolojik tarifi gibidir.” derken, sosyologların “din” dendiği zaman anlaşılması icâbeden ma’nâlara mevzuu tenzîl ediyor. 1973 tarih-i efrencîsinde Ankara İlâhiyyât Fakültesinde “Din Sosyolojisi!” diye bir dersden Prof. Taplamacıoğlu sınıfı imtihan etmişdi. Bu ders ile elde edilmek istenen, talebelerin İslâm telâkkîlerinin 15 asırdır gelen Son Şerîatı, Kitâb ve Sünnet’e göre değil, kabuklu Avrupa Haçlı sosyologlarının istediği kriterlere göre idrâk etmelerini te’mîne ma’tufdu..

Meselâ en mühim iki ana noktadan birisi, dinle laikliğin kabil-i te’lif ve bunun şart olduğu; ikincisi de, dünya işlerinin din ile değil, akıl ile idâre edilmesi icabetdiğidir. Çünki Rasulullâh’a bir sahâbî ziraat ile alâkalı sual sorar, Allâh’ın Rasûlü ise o çiftçiye “siz onu daha iyi bilirsiniz!” der… Ve artık, haçlı kuyruğundaki cümle fesâd şebekelerine gün doğar ve T.C. ilâhyapyat sosyologları da mal bulmuş mağribî kesilirler! Bu hikâyeyi bütün devlet, hükûmet ve dünyâ işlerine teşmil ederler!. Allâh ve Rasûlü’nün dünya ve hükûmet işleri ile alâkalı ne kadar emir, nehiy, helâl ve haramları varsa, bütün bunlar Şeriatdır ve keenlemyekündür!

Okyanus ötesinin fetvâsı gibi, “Şeriat, dinin sosyolojik tarifi gibidir!” Dolayısıyla Okyanus Ötesi Makâm-ı Mücellâ, ilk mekteb diplomalı olmasına rağmen “Din Sosyolojisi” babında da, İlâhyapyatçı gürûhu sol cebinden çıkaracak böyyük bir “bilim birikimine!” mâlik allâme-i cihândır!. (Şeriat, bu asırda ve bu mevsimlerde dinin sosyolojik ta’rifi gibiymiş, yarın veya birkaç ay, olmadı birkaç sene sonra, Darwin teorisi gibi “evrim” geçirip sosyomorfolojik, sosyofizyolojik, sosyoekonomik hatta sosyoolimpiyatografik bir yapıya da (evolüsyon) ile “tekâmül!” eylerse ve böyle gibi de ta’rif edilirse şaşmıyalım!)

Çünki “hoşgörü-diyalog religionunun” ana hedefi, İslâmiyyet dediğimiz Mutlak Dîni (düşüşe), ehl-i kitab denen yahudi-nasranî religionlarını (çıkışa) geçirmekdir! 15 asırdır İslâmiyyet’in Mutlak Hakîkât oluşu karşısında ezik büzük kalan ve aşşağılık ve suçluluk psikozu ile erzel-i ömrünü ikmâle çalışan kitâbiyyûn gürûhu, son ve nihâî çâreyi, bu “hoşgörü-diyalog” gözboyamasında bulmuş ve İslâm coğrafyasında da en mümbit ve zümrüt arâzîyi Okyanus Ötesi bülbüllerin şakıdığı çayır ve çimenliklerde ele geçirmişdir… Ve artık “geri dönüş intihâr olur!” noktasına kadar da hadd safhaya gelmiş bu bülbüller, sonuna ve son nefeslerine kadar “bu misyonu” devam etdirecek ve târihe de İslâmiyyet’in içinden çıkan en büyük muharrifler olarak geçeceklerdir…

Okyanus Ötesinden:

“-Ama yukarıda da belirtdiğim gibi, doğrudan doğruya idâre ile alâkalı mes’eleler, Şerîat’ın sadece %2’sini meydana getirir ki, bu da idârecilerin görevidir, öncelikle onları ilgilendirir. Toplumun her ferdini alâkadar etmez.” (Küresel Barışa Doğru, 2002, s:97-98-99)

İdâreciler idâre ederken, “Allâh’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendisidir” buyuran Kelâm-ı Kadîm’e îmân eden müslümanlar da, demek ki dâimâ idâre edilenler yani “en altdakiler” olacak; ve bir yandan da, o idârecilere, idâre edilenler olarak taban teşkîl edip dumanaltı veya paspas kalacaklardır! Tabii idâreciler de, Ankara bürokrasyası ve onları da idâre eden ve illüminatiye kadar varan ABD, Vatikan, Tel Aviv, Brüxelle ve Londra takımları…

Onun içün müslümanlığın %98’ini memleketinde bizzat yaşayan müslümanlar, %2’yi de “idarecileri” eliyle globalizmaya göre yaşadılar mı, işte nur topu gibi %100 din… Hem de bir din derken, üç dinden bir din! Artık daha hâla dinimi yaşayamıyorum ve Şevket Bey gibi “din elden gitmişdir!” diyen olursa, bu herifler hiç şübhe edilemez ki “dine saygısız ve din düşmanı!” fanatikler, Üsâme’nin teröristleri ve dünyanın baş belâlarıdır; ve onlara zırnık kadar “hoşgörü” gösterilemez ve onlara bir miligram “diyalog pastası” ve hele “Türkçe Olimpiyatlarının dilberlerinden!” bir saniyelik “söyleşi!” tatdırılamaz…

Ayrıca, “idâre edilen ferdler” şöyle demelidirler:

“-İdâre işi bizi ALÂKADÂR etmez, biz, “vatandaşlık görevimiz” icâbı dünyanın dört bir yanından tayyarelerle hava limanlarına koşar hatta Okyanus Ötesinin emriyle akın akın uçar ve ilk yarrık sandığa tıpış tıpış gider, dembokrasi sandığından oyumuzu besmele, hamdele ve salvele ile atarız ki, “hoşgörü-diyalog” religionu yaşasın!

Min gayr-i haddin bu iş, idâre edenlerimizin idârelerine “karışmak olacak amma!” biz de idâre etme işine küçük bir dembokratik katkıda bulunmayı, çok afvetsinler, Okyanus Ötesi Böyyük Makama ittibâen böyle bir iş olarak benimsedik işte! Böyyük Cumhuriyyet ve sonra da Dembokrasi imamlarımız bizi “sandık cihadı!” diye bu işin tiryâkisi (bağımlısı) eylediler! Anınçün o yarrık sandığa gidip, “siz, idârecilerimizsiniz, bizi idâre edin, buyrun size milyonlarca vekâlet! Donumuza kadar size teslimiz, kerhânelerde KDV’li karı satışlarına kadar her nâneyi yiyin, her yere bir heykel dikin, 12 yaş altındaki çocukların Din dersi öğrenmesi yassağına kadar dinimin îmânî, ibâdî, siyasî, iktisâdî, ictimâî ve hukûkî her şeyini (hoşgörü-diyalog) koalisyonuyla yasaklayın!”

Diyerek yan gelip yatmalıdırlar!

Ferdlerin işi en azamî buraya kadardır ve bir adım daha atarlarsa, idârecilerinin işine karışmış olur ve dini politize etmiş, ona “en büyük saygısızlığı” revâ görmüş; ve üstelik “din düşmanlığı yapmış!” da olurlar ki, nâr-ı cahîmdeki yerlerine hazırlansınlar!

Ve lâkin “idârecilerinin işlerine aslâ karışmaz ve uysal koyun olurlarsa!” Kitab, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyâs-ı Müctehidîn ile 15 asırdır önlerine konulan bütüüüün ahkâm-ı dîniyyenin %98’ini “sahâbiler gibi” yaşadıkları ve %2’lik kısmı da “ülül emre itaat” kânununa tevfikan “idârecilerine!” bıraktıkları içün, üstelik de ellerinde (hoşgörü-diyalog) hudud kapılarından alınmış “gönüllü hizmet vizeleri” olduğundan, doooğru Firdevs Cennetlerine!

Lâ teşbih, “papalık misyonunu” içine derin bir nefes olarak çekdin mi, korkma, ne yazsan cemaat yerrrr, hatta zemzem niyetine de içerrr!.. 15 asırlık ulemâ-yı şerîat, bizleri amma da korkutup cendereye sokmuş, anamızı ağlatmış!

Ey, Okyanus Ötesi! “Daha önceleri neredeydiniz!”

(Mâba’di var)

(İntişârı: 28.07.2011)

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir