Bu sabah, güzelim Boğaz kıyısının bir köşesindeki bir otelin muhteşem salonlarında, garabeti bakımından son derece (ilginç) bir toplantı yapılıyor. Şeriati rejimlerine benimsetemedikleri halde kendilerini İslâm ülkelerinin temsilcisi bilmeye razı ve ülkelerinin fetva makamında kaim bazı sarıklı kişiler, bizim 6 kulaç boyunda sarıklı ve alnı 6 ok mühürlü küçük beyimiz de başlarında olarak İslâm takvimi üzerinde anlaşmaya varmak davâsındalar… Kamerî ay tespitinin, hilâli ilk gününde mutlaka gökyüzünde görmeye dayanan şaşmaz usulü, bu işi hesapla yaptıklarını vehmedenlere karşı nasıl bir kıymet belirtir?.. Bu usullerden hangisi emindir, hangisi huccet ifade eder?.. Bunu görüşecekler…
Evet, hangisi?.. Zira bilinmektedir ki, başta Türkiye, hesap metodiyle iş gören memleketlerin takvimi, “rü’yet-görgü” şahitliğine nazaran, daima 1, hattâ bazen 2 gün fark göstermektedir. Eğer hesap her defa (realite)ye, gözle görülen şeyin kılavuza ihtiyacı olmadığı gerçeğine mutabık olsaydı, belki mesele kalmaz; fakat yine de gözle görme fiili (realite)nin ta kendisi kabul edilmek gerekirdi. Ve ille hesapla zaman ta’yini hamaratlığına hoş bir işgüzarlık göziyle bakılması ve gülünmesi… Gereken buydu.
Dînce hilâlin görüldüğü andan başlayarak farz olan bir ibadet, bu hüküm apaçık ortadayken hangi ilim ve hesap fermaniyle 1 gün sonraya ve önceye getirilebilir. Muhal farz, işin doğrusu hesapla bulunanı olsa bile din emri ru’yete bağlı olduğuna ve medenî vasıtaların dünyayı bir tabak gibi içine aldığı ve herkese gösterdiği bu devirde “sen gördün, ben görmedim!” tereddüdüne yer kalmayacağına göre “ru’yet” esası asrımızda mutlaka kanunlaştırılmalı değil midir?
Kaldı ki, defalarla kaydettiğimiz üzere, gözle görülen bir limana pusula kullanarak girmeye kalkışmak gibi bir abes belirtici bir işde hâlâ ayak diremek, gaye ortadayken vasıtayı esas bilmek, yobazlığın ters tarafından öyle hazin bir örneğidir ki, ancak bu işin lâisizmaya zıt kaçacağı korkusiyle yapıldığı ve kaba bir inat eseri olduğu şeklinde yorumlanabilir.
Dünyanın dört bucağından gelen ve mukaddes şeriati rejimlerine benimsetemedikleri halde kendilerini fetvâ makamından gören sarıklılar!
Büyük Tarabya Otelinin sofralarında rahatça ve afiyetle yiyip içiniz! Fakat asla bu mevzuda en küçük tereddüt belirtici bir halt yemeyiniz! Hattâ bu mevzuun görüşülmeye değmez olduğu tezini ortaya atınız!
27 Kasım 1978
[ Çerçeve 5, 1998, sh.291 ]
1 Comment
Biz Üsdad’dan razıyız Allah da ondan razı olsun. Onun çektiği çileden biz istifade ettik. Ufkumuzu genişletti. Fikrimizi yüceltti.