Elmalılı Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretlerine utanmadan “hal’ fetvâsı verdi” diye iftirâ eden adam ve madam sürüleri, Ukbâ’da hesab veremeyeceklerdir… 106 senedir apaçık bilinen bir hakîkatı, aksine kalbederek Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri aleyhinde kullanmakdan hayâ etmiyen fitne ve fesâd çarkçıları, üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek âdîliği taşıdıklarındandır ki, böyle alçaklıklara tenezzül peşine düşerler… En basitinden, internetdeki Mustafa Armağan’a âid şu satırlar bile, okunduğunda mes’ele bütün açıklığıyla görülecekdir:
“Soru: II.Abdülhamid’in hal fetvasını Elmalılı Hamdi Yazır mı vermiştir? Böyle bir âlim bunu nasıl yapar? (Selim Sezer)
Cevap: II. Abdülhamid’in (BİZDEN: Yahu herifler! Büyükleri zikrederken, 6-7 harflik de olsa, adam gibi ta’zim lâfzı kullanın, diliniz şişmez!) hâl’ fetvâsını Elmalılı Hamdi Yazır vermemiştir, zaten veremezdi de, çünkü ne Şeyhülislâm ne de Fetvâ Emîniydi. Mes’elenin esası şudur: Kendisinden fetvâ istenen Fetvâ Emîni Hacı Nûri Efendi, fetvayı vermeye yanaşmamış, suçlamaları (31 Martı tezgâhlamak, dînî kitapları tahrif edip yaktırmak ve devlet hazînesini saçıp savurmak) kabul etmemiş; ve Padişâhın, kendisinin çekilmesini uygun bulmuştu. Ancak sarıklı milletvekillerinden Mustafa Asım Efendi, Hacı Nûri Efendi’ye, “eğer fetvayı vermezse, İttihatçıların, Abdülhamid’i öldürecek kadar gözlerinin dönmüş” olduğunu söyleyip râzı etmiştir. Merhûm Elmalılı, sâdece hal’ fetvâsının müsveddesini yazmıştır. O kadar.
Mustafa Armağan”
Görüldüğü gibi mes’elenin aslı 106 senedir bu şekilde bilindiği hâlde, kendilerinden başkasını müslüman görmeyib onları tekfir ve karalama ile yok kabûl etme denâetindeki birileri tarafından, Ulemâ-yı İslâmiyye’nin, bu şerefsiz usûllerle ta’n ü teşnîa tâbi’ tutularak levmedilmesi, akâid noktasından da ne kadar iğrenç netîceler doğurur, bunu da (îman hassâsiyeti) olan mü’minlerden başkası anlamaz ve bilemez…
Mezhebsizlik, Selefilik, Haşhâşî Diyalogçuluğu, Sünnî Tokatlayıcılığı ve Şiilik gibi sapıklıkların başını alıb gitdiği; ve ümmet diye bir şeyin ortadan kalkdığı; ve bey’atsız ve cemaatsız sürüler hâline gelindiği bir zamanda, (Ulemâ-yı Osmâniyye) ile uğraşmanın nasıl bir “çukur ehli olmak” bulunduğu, elbetdeki ehline ma’lûmdur…
Bir takım kör taassub içinde kalarak yarım akılları ile Müslümanlara akıl veren ve bindiği dalı kesecek kadar zıvanadan çıkan herifler, çok büyük bir VEBAL altındadır; ve encamları da hayır olmıyacakdır…
Üstâd-ı Muazzez, Merhûm Necib Fazıl Bey’in, BÜYÜK DOĞU ile ilânını basdığı ilk ve tek ilmî ve ciddî eser, “ELMALILI MERHÛMUN TEFSÎRİDİR!..” Abdülhakîm Arvâsî Hazretlerinin yetiştirdiği Üstâd, o îmân öfke ve hassâsiyyeti ile bu tefsîrin keyfiyet derecesini göremiyecek de, evhâm küpü ve tenâkuzlar içinde boğulan bu adam ve madamlar mı görecekmiş!?
İSLÂMİYET, EN SIKINTILI VE “SÜNNÎLİĞE HER MÜBTEZELİN SÜRTÜNDÜĞÜ” BİR MÜKREH DEVRİNİ YAŞARKEN, işi gücü, böyle kıymetli ehl-i sünnet âlim ve eserlerini karalamak olanlara binlerce nefrin!
Ivır zıvır cinsinden kelimelere takılarak, böyle karalama ameleliğine soyunanlar, neyin, nerede ve nasıl kullanıldığına bakmadan, siyâk ve sibâka ehemmiyet vermeden ve devrin usûl ve muâşeret terbiyesine yabânî olarak ibâreleri okumıya kalkarlarsa, iblise malzeme ve âleme de rezîl olurlar… Kitâbet ve kıraat kânun ve kâidelerine ünsiyet terbiyesi kalmayıb sıyrılmış heriflerin, “öküz altında buzağı arama” usûlleri ile meydanlara dökülmesi, onların, bizzat kendi kendilerini perişân eden salaklıklarıdır…
Nice dembokratik parti pırtıların din düşmanı kellelerine, kuyruk, dalkavuk ve yağcı olarak, küfre tevbe bile edememiş bir takım kör taassub grupları, Elmalılı Merhûm’un sâdece şu 2 cümlelik muhteşem ve riyâzî formül bedâhatindeki nasîhat ve irşâdını dinlerlerse, ebedî çukurluk olmakdan bile kurtulabilirler:
“ALLÂH’A ÎMÂNDAN EVVEL KÜFRE TEVBE ŞARTDIR. BU TEVBENİN ŞARTI DA, TÂĞÛTLARI ASLÂ TANIMAMAYA AZMEYLEMEKDİR…”
Hâl böyle iken, bunun tam tersi ile kitablar uyduran; ve “MÜSLÜMAN, BULUNDUĞU MEMLEKETİN KÂNUNLARINA ZIT BİR İŞ YAPAMAZ” gibi küfür ve hezeyannâmelerle milleti idlâl edenler, (neye ve nereye zıt) bir iman peşinde olduklarını görüb, narkozdan kurtulabilecekler midir?
MÜHÜRLENMİŞLERSE SANMIYORUZ!
Üstâd-ı Muazzez Necib Fâzıl Bey, Şefokrasi zulmünün en katı küfür ve şirk devrinde BİLE, BÜYÜK DOĞU’suyla “ALLÂH’A ISYÂN OLAN YERDE KULA İTAAT OLUNMAZ!” diye kapakdan Kâinât’a meydan okur, mecmuası kapatılır ve kendisi zındanları boylarken; Mason Sülü’yü zerre kadar utanmadan “İslâm Mücâhidi” ilan edib, O masona “mason” dediği içün de Üstad Merhûm’a “Ona mason diyenin kendisi kâfirdir” hezeyânı savuran; ve Üstad’dan, “İbni Sebe’den daha alçak adam” tokadı yiyenler kimlerdir?
Sonra, “Müslüman, bulunduğu memleketin kanunlarına zıt bir iş yapmaz!” yâveleri savurarak, müslümanları, Allâhsız’ların kânunlarına perçinliyen; ve onları, laik-seküler ateist kapılarına ehlileştirilmiş köpekler olarak bağlamak istikâmetine yönelen; ve ömrü, tâğûtlara hizmet ve her tepesindekine “evet efendimler” ve beğenmediği her şahsı “tekfirle” geçen; ve mesâisini rütbe üstüne rütbe devşirmekle çürüten, bu bir takım adamların, “Elmalılı Tefsîrine uydurmadır” diyerek iğrenç bühtanlarda bulunuşu…
Bunların neresi akıl ve îmân kârıdır?
Bu adam ve madamların icâzetsiz ve câhilce yazdıkları şeyler “uydurma” olmıyacak; ve fakat, o dirâyet tefsiri ile Allâh’sız ŞEFLERİ yerin dibine geçiren; ve devrinin şirk ve küfür DÂRINA “Dârü’l-ikrâh” diyerek 17 sene hâne-i seâdetine kapanan ve taşraya çıkmıyan; ve “Şa’bâniyye”den nasibli ve o Osmanlı Medrese ve Müderrisleri elinde ve son derece sağlam “îmân ve parlak zekâsıyla” yetişen; o, soyu sopu belli ve Anadolu evlâdı olarak da südü bozuklukdan münezzeh MERHÛM, öyle bir tefsîr yazacak ki, bu, “uydurma” olacak!
El hayâ el edeb…
“Müslüman, bulunduğu memleketin kanunlarına zıt iş yapmaz” herzesi yiyenler, bu herzelerinin delâletiyle, putperestliği, heykelperestliği, faizperestliği, karhâneperestliği, meyhâneperestliği, Lutîperestliği, kıtâlperestliği, soygun ve vurgunperestliği ve bunlar gibi binlerce iğrenç iblisliği meşrû’ sayacak; veya bunlara hiç tükürmiyecek, lânet etmiyecek; veya bunların kökünü kurutmak içün hiç parmağını bile oynatmıyacak… Allâh’ın bütün haram ve yasaklarını, kendi kânunları ile ipkâ peşindekilerin bu kanunlarına zıt hareket, müslümana YASAK olacak… Böylece, Allâh’ın lâ’netledikleri şeylere karşı çıkılmıyarak, bunların bir nevi muhâfızlığı yapılacak… Müslüman geçinen sürüngenler kimlerse, İslâmiyet’in bütün bu haram ve yasaklarına (gık) bile demeden yaşayıb, gününü gün edecek… Damatlar, holdingler, dünyalıklar, ünvanlar, şakşaklar, “evet efendimler!..” ile, bir erzel-i ömr…
Ve yüzlerce ıvır zıvır ve herzeler içinde “cennet-i a’lâya” uçmıya namzet (!) modern evliyâlık ritüelleri…
Hadi ordan soytarılar!
Yarım asır evvel suyu üfliyerek içenler, holding dedikoduları, spiker karıları, artist tabakaları, politika takaları, tv anırtıları, sex proğramları ve put anıtları arasında, “ne şehiddir ne gâzî” encâmının canlı cenâzeleri…
Elmalılı ise, ırkçılıkdan münezzeh, Oğuz Türkü ve YAZIR kabilesinden oluşuna kadar, Anadolu’lu ve bu toprakların çocuğu…
Bizim dinimiz İslâm’dır; ve laik, dembokratik cumhurî kalabalıkların “KULATAPIŞ” dîni değildir; ve aslâ da olamaz…
Müslüman, dünyaya bir kere geldiğini çok iyi bilir; ve edille-i şer’iyyenin 4’ünün de “vaz’-ı beşerî” değil, “vaz’-ı ilâhî” olduğuna son derece büyük bir cezm ü yakîn ve azimle inanır… Gene aynı derecede bilir ki, müctehid imamların (USÛLLERİ)ne mutlak olarak bağlanmayıb modernizma sürtüğü ve “kulatapış” dîninin laik-dembokrasi mü’mini sarıklı şeytanların kuyruğuna takılmakla, Allâh ve RASÛL-İ RUSÜL Aleyhisselâm’a müntehi olmak imkânsızdır…
15 asırdır direnen Müslümanlar, milyonları bulan ulemâ ve evliyâsıyla nasıl yaşanacağını bilememiş de, bu soytarılar mı Müslümanlara (ayar) verecekmiş!. Bulunduğun memleketin kanunlarına yat, sonra da cehennemin esfel-i sâfilîni yerine CENNET-İ A’LÂNIN kaptan köşküne koş!
Nerede o bolluk ve ucuzluk?
Her laik-dembokratik hükûmete yağ çekib aşna fişne ol, en küçük sıkışmada Acemistan soytarıları gibi “takiyye” ibişliğine sarıl, sonra da Müslüman geçin; ve üstelik, müfessirlerine kadar hiçbir Müslümanı beğenme, aforoz et, binbir çile ile muhâceretin en sıkıntılı şekillerini yaşıyan Büyük ve Kahraman Osmanlı Şeyhülislam’ına alçakça, kancıkça ve kâfirce “HÂİN” diyen kahpeleri bünyene katarak BESLE, SEMİRT, ŞİŞİR, TV’lere çıkarıb müslümanların beynine kuburtay vezninde yıldıray ve saldıray diye çak, sonra da “Müslüman” geçin, gözkülle…
Yiyene!
“Ören Bayan” firmasının örgüsüyle ne kadar çorap örülmüşse, bu milletin başına da o kadar çorap ÖREN çıkar; lâkin âkıbet, çorap ÖREN’lerin değil, garîbân ehâlinin başına çorap ÖRMİYEN’lerindir…
“Abdullan İbni Sebe’den daha alçak” oluşun, işte bunların topu da, birer isbât vesîkası…
Holding-dandik soygunlarının daha dumanı yüzündeyken, milleti soymaların mürekkebi bile daha kurumamışken, zırt pırt her kalkan uçağa oturub havalalanmalar kâr getirmez; ve o havalanmalardan düşenlerin encâmı da, bütün tarih boyunca gözler önündedir!..
Müslümanlığı inhisârına alan ne kadar sahtekâr ve soytarı, klik, grup, fraksiyon ve şia (parti) bilmem ne varsa, topu da nasıl belâsını bulmuşsa; bundan sonra da bulacakdır… Dünyada, ihmâl değil ammâ, imhâl görenlerden olsalar bile, UKBÂ’da nasıl sürünürler, onları da orada görürüz…
(İntişârı: 27.07.2015)
3 Comments
Elmalılı müctehid mi idi? Sadece bir dersiamdı. Tefsir yapma yetkisini kim verdi? Müctehid olmayan tefsir yapabilirimi? Kuran’ ı kerimi tercüme etmek, meal yazmak doğrumu? Doğruysa Osmanlı uleması neden meal yazmamıştır?
Atatürk dind ototitemi ki elmalılı onun güdümünde meal yazıyor? Bir çok paylaşımlarınız güzel, fakat burda nefsani ve cahilce bir polemiğe girmişsiniz. Elmalılının yaptığı birde dirayet tefsir. Atatürk haricinde kim ona meal ve tefsir yazma yetkisi vermiş?
Bismihî Sübhanehû…
Elmalılı MERHÛM Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri Müctehid değildir. İmam-ı A’zam Rahmetullahi Aleyh Efendimiz Hazretlerinin müntesibi bir MUKALLİD HANEFÎDİR. İmam-ı Azam Hazretlerinin TEFSİR USULÜNE GÖRE MÜFESSİRDİR. Tefsirinde belki 40 yerde “Biz Hanefilere göre” ibaresini kullanır. Şa’bâniyye Tarikatındandır. Kamal’ın emri ile tefsir yazmakdan münezzehdir. Böyle yapsaydı ona zaten müfessir ve eserine tefsir denmezdi. İsmail Hakkı İzmirli gibi olmakdan tenzih ederiz. İzmirli de büyük âlimdi akaid ve tefsiri vardır. Akaid kitabı da çok kıymetlidir. Ancak Ankara’nın emrine girince sıfır oldu. Elmalılı MERHUM MEAL yazmadı. Tefsirindeki mealleri kitablaştıran paraperest eşkıyalar bu işi yapdı. Tefsirindeki mealleri de namazda okuyamasınlar diye eçüş bücüş yazdığını kendisi tefsirinde beyan eder. Mealleri de, mealcilerin tahrifine karşı yazmışdır. Yani ayetin zahiren meali budur amma, asıl tefsiri ve anlaşılması şöyle olmalıdır demek içün… Tefsiri kamalizmaya karşı yazdığından 1938-1949’a kadar mahzene atıldı ve dağıtılmadı, yasaklandı bir nevi. Rahmetli Ahmed Hamdi Akseki ilk defa onu üniversite talebelerine bedava dağıtdı. Mealcilik İslamı tahrif hareketidir. Müfessir merhuma Kamal tefsir yazdırdı diye kamalistler onu müslüman göstermek içün bunu uydurdular. Cübbeli gibiler buna inandı ve ikide bir tekrar ediyor ve merhuma İFTİRA ediyorlar. Hesab Gününden korkmak lazım…Vebali çok ağırdı olur… 60 yıldır muharririm ve hiç polemiğe girdiğimi hatırlamıyorum. Zıyaiyye dergahında, 1909’da ittihadçıların idamlıklar listesine aldığı, ve 1925’de dergah, medrese ve camisi kapatılınca sol tarafına felç inen ve kamalist katillerin sebeb-i mevti ile dünyadan göçen Dedem Bartın Müftüsü Merhum Muhammed Rıfat Efendi Hazretlerinin ma’nevi disiplininde Onu görmeden yetişdim.Sadece Müslümanlığı müdafaa içün yaşadım. Cahilliğimi kabul etmem.Cahiliyyeden nefret ederim. İmanımız tamdır. Hiçbir müslümana CAHİL dememe terbiyesiyle yetiştirildik. Ancak ulema sınıfından değil, mücahede-i kalem erbabından olmıya cehdimiz vardır. Evet Elmalılı dirayet tefsiri yazmışdır. Ma’lumunuz EHL-İ SÜNNET VE’L-CEMAAT tefsirlerimiz 1. Rivayet. 2. Dirayet olarak ikile ayrılır. Bu tefsir kamalizma ve bütün beşeri sistemleri REDDETMEYİ ön plana çıkarmışdır. Bu tefsirin yazılmasının sebebini 1. cildin mukaddimesinden okuyabilirsiniz.Merhum, DİYANET’deki eski üç-beş hoca Efendinin fevkal’ade ISRARLARI ile yazmaya razı olmuşdur. Kamal’in zerre kadar payı ve emri yokdur olamaz. Merhum evvela yazmamak istememiş, çok düşünmüş ve nihayet yazarak gençliği TÜRÇE yazılmış bir tefsir ihtiyacını karşılıyarak kurtarayım düşüncesi ağır basdığından buna mübaşeret etmişdir. İyiki yazmış. Allah Azze ve Celle Merhum Müfessirimizden ebeden RAZI olsun, ŞEFÂATINA NAİL EYLESİN. Mes’ele budur, ıttılaınıza ARZERİM MUHTEREM EFENDİM… (Ahmed Selâmi Toscuoğlu-Dağistânî)
Şunu da arzedeyim: Merhum İCAZETLİ OSMANLI MÜFESSİRİDİR. İcazetli, ya’ni icazet silsilesi Rasûl-i Rusül Aleyhisselam Efendimize kadar müntehi olur. Tarihçe-i hayatı tedkik edilirse, hocalarının isimlerini ve silsilesini görmek mümkindir. 1942’de irtihal buyurdular. İstanbul Erenköy-Sahra-yı Cedid Kabristanında medfun bulunuyorlar. Yolunuz düşerse ziyaretiniz çok isabetli olur, 3 ihlas ve 1 Fatiha ihda eder ve selam ve ihtiramatımızı da arzederseniz ziyade memnun oluruz, muhterem efendim…